30 Kasım 2012 Cuma

Kişiliksizin Erdemi // W. F. Nietzsche

28.
“kişiliksizler” dile geliyor-

bizim için bilge, sabırlı ve üstün olmaktan daha kolay bir şey yoktur. hoşgörü ve acıma akıyor her yanımızdan ve çok absürd bir biçimde adiliz, biz her şeyi affederiz. işte bu yüzden kendimizi biraz daha sıkı tutmalıyız; işte bu yüzden zaman zaman küçük bir duygulanım, küçük bir duygulanım-bağımlılığı yaratmalıyız.
bu bizim için hiç de kolay olmayabilir; bu yüzden sergilediğimiz manzaraya belki de kendi aramızda güleriz. ama nafile! başka bir kendini aşma biçimimiz yok: 
bu bizim keşişçiliğimiz, bizim tövbekârlığımız… kişilikli olmak–

Bulanıklaşan Yaşam ve Dupduru Ölüm // Düşle


Karanlık, güneşte gösteriyor yüzünü kaos içindeki bu şehirde. Güneşin bağrında işi gücü olmayanlar bağırıp çağırmalarda, hep öğle vakti ölümler, öğleden sonra. Gecenin karanlığını aratır olmuş güneşin göz alan parlaklığı. Cehalet doruklarda… bak orada, görüyorsun, seni süzüyor, ters bir bakışla. Kendini dünyanın efendisi sanan, senin krallığında olduğunu bilmeksizin. Aşağılıyor seni, tıpkı senin gibi, başkalarını aşağıladığın gibi. İyi bir mücadele olacak mı dersin, yoksa tek bir darbede yıkacak mısın onu yere? Elbette, tek bir darbe… biliyordun zaten, basit, ufak, küçük, oysa kendini büyük gören cahil bir lokmaydı o senin için. Biri bir şey mi dedi? Ahlak düşmanlığı ahlak düşkünü olmamana rağmen cezasız kalmamalı. Yine kendini dünyanın hakimi sanan biri, sen hakimiyken dünyanın… Sinsice yaklaş, dikkat arkanı kolla. Kalabalığın içinde sıyrılıp gelen on beş kişilik gurup… Kendi çaplarında büyüklük gösterisi yapıyorlar sana… komik. Gülümseyip günün cinayet sayısını arttır, basit. Arttırmakla tükenir mi bu soyu kurumayan cehalet? Ah dünyanın hakimi sananlar kendilerini, küçük beyinli canlılar… tıpkı senin gibi bedenim, senin göründüğün gibi, burnu büyük bir ukala olarak lanse edildiğin gibi. Bırak, bırak söyleyenleri, bırak öyle tanımlayanları… Sen biliyorsun, sen ki yüreğisin bu dünyanın, yaşatabilme gücüyle var olacağını söyleyenlerin bencil davranışlarına bir darbesin. Kimse anlayamaz, herkes kendi bencilliğinde, tıpkı senin gibi bedenim… ama bırak, sen onlardan değilsin, haklısın, tıpkı onlar gibi… onların düşündüğü ve başkalarına tanımadığı o haklılık gibi. Korkma, gece olmuyor… henüz akşamüzeri yazıyor pastada, bir mum daha sönmedi, yaşlanmadın, yaşıyorsun daha, alenileşiyorsun güneşin batışıyla, korkma, yine doğacak nasılsa…

http://www.dusle.com

Hello Absurdo, my old friend. // Sinem Sal


Madem eski arkadaşımsın, artık sevişebiliriz
dedi Absurdo.


ben dedim bakma, dışarıdan bir avize taklidi yapıyorum
sokak lambası belki daha çok, bir tür gel çağrısı
olabilir, yoksa umurumda da değil tüp arabasına takılan çocuklar
tüpün içindeki patlayasıca havaya meraktan değil,
götürsün diye istedikleri yere,
üstelik bedava ve tüm sokak onları izler.
ben çok başarılıyımdır tüp taklidi yapmakta.
Absurdoooooobenim içimde her şey boş bir hava.


ister ateşle gel, ister tüm delici alet edevatla.


Fareli köyün kedisiyim ben, dedi Absurdo


dört kez bağırdık, ben bu dünyaya kendimi sakınmaya gelmedim
dediler, kırk kere söyleyin gerçekleşir.
Dördümüz oturduk ellerimizi koyduk yan yana,
saymayı öğrenmişiz az çok,
ben bu dünyaya kendimi sakınç...
...aya kendimi sakınma...
...bu dünyaya kendim...
...aya gelmedim...
...ağırdık...


Absurdo geldi, dedi sana bir kurtuluş planı çizdim
dua arkadaşlarımı bırakıp hemen Absurdo'yu dinledim
gözlerimi heyecanla diktim gözlerine, dedim nedir?
dedi, kalbinle görmeyi bırak, daha mutlu olursun.


the end yazısı yükseldi ayaklarımdan yukarı
doğruca beni göğe taşıdı

Ağır Söz // Pınar Nurhan

AĞIR SÖZ

Söz, zamanın boynuna asılı anahtar. Ağır ve hantal… Kendi ağırlığını zamana taşıtıyor utanmadan. Zaman, dilsiz yarası varoluşun; Akmaz, kokmaz, yanmaz, yapışmaz, yok olmaz… Söz kendini tekrarlar her yeni dirimle birlikte iz bırakmak için evrene. Zaman bilir; izdüşümü yoktur düşsüz ömürlerin. Zaman bilir; kavimlerin izdüşümü hayalleridir… Zaman bilir; düş gücü cesaret gerektirir. Bata çıka yol alırken patikasında evrimin, dil çıkaracaksın geçmişe! Ve döndürürken başını bugüne, derin bir nefes alacaksın yarınından. Kalbini çıkart kafesinden avuçlarınla. Boşver sınamayı kendini, ağlama ardından ölen hücrelerinin. Evrimsin sen, milyonlarca senenin metamorfozu avuçlarındaki kalbin. Bak ne tuhaf, kalbinin atışını yazamıyorum. Hangi harfleri birleştirmeli, ne yapmalı ne etmeli? Bak! kalbinin kokusunu yazamıyorum. Görüyor musun dil nasıl da ağır? Söz nasıl da zamanın boynuna asılı hantal bir anahtar?
olsun;
Kalbim benim tek şiirim…

Pınar Nurhan
23.05.08

Mesafe // Sis

Aramızdaki mesafeyi örtecek bir şey gerekti. Bana yaslan, dedim, yukarıdan bakmakla ölçülmüyor uçurum. 
.: . .:
 

fa // ke

bana bir kelime söyle, sert olsun; taş… elmas derdim ben olsam, yumuşak bir tane söyle; 
solucan; dil derdim ben olsam, allengilli olsa hidroklörür; bense nitrogliserin; 
sessiz bir kelime de söylerdim; yaprak,,,

ma // ke

kolay bir kelime söyle bana; su; zor olanıysa us…

Merhamet // ke

(aramızda kalsın.)
merhametli davrandığım olmuştur ama merhamet tanımamayı da bilirim.,
merhamet budur.,.,

Griftar-ı Kafes // Firaki

Gülşeninde alemin bu sırra ermez hiç kimse
Zağlar azade vu bilbil griftar-ı kafes… FİRAKİ…
 

(Dünyanın gül bahçesinde hiç kimsenin eremediği bir sırdır ki şu: 
”Kargalar her yerde serbest de bülbül tutsak kafeste”..)

Satır // Ö. Sena

Gece, rengiyle gözlerime sürme sürme çekilirken,
sen hüzünden muaf mı tuttun kendini?

El yakan kırmızıyı senli yanımın acısına bastırırken,
sen rengini inkâra mı kalkıştın?

Hangi ayet serinletsin şimdi dilimi? Avazı çıktığı
kadar yazsam kısabilir miyim dilimin sesini?

Of suyun ortasında kalmış halim of, "Gel içimdeki 
ateşe bak..." desem, gelirsin diye bilirim, 
ben deli gibiyim; ama sen değil misin?

Şimdi vur parmaklarıma satırla
ve beni niyetimle yargıla!

(a/ma.)

İçimde Kalan // Ö. Sena

evvel zamandı... içimde kaldı...
...

gözlerimle gülümsemeyi öğrendim bak,
gözlerimle sevinebiliyorum bile,
sen sakın üzülme, zamanın ziyanının bedeli mi?
elbet ödenir bir gün sakın üzülme...
...

"tahammül bitti artık dediğin yerde
ünlü bir kelime imdada yetişir."

"SABIR"

h.e.s. // ke

homo ekstra sapiens: 
diğerlerini düşünürken şu soyutlamayı yapabilen canlı., sap-abilen canlı:
bu ben olabilirim., 

herhangi biri herhangi biri olabilir., 
o ancak o olabilir., 
ben ancak o olabilirim.,

Zerre // ke

1.
nasıl beceriyorsun bunu el-ilah.,
şu ferrari kadar hızlı postta bile; hem her şey değişiyor, aynı kalmıyor.,
hem hiçbir şey değişmiyor., aynı kalıyor.,
şems bir çakal ölür, bir çakal doğar., derdi.,
derdi ki; bir çakal ölür başka bir çakal doğar.,
emsal değil, bir zerre., sadece misal.,
ben Tanrımı övüyorum: bu fena bir meziyet ister.,


2.
satranca bir insan oturur, hem şah, hem vezir olur., oyun icabı.,
mansur olsa., bir zerre., de ki yıldız tozu.,
sonsuz şekle giren., öz olsa.,


3.
zerreden zerreye fark var.,
bir zerrede zerre kadar fark olsa., bu mühim bir fark olur.,., 

Meyuva // ke

insan camdan yapılma bişey; öyledir;
o çatlaklar ya ateşle yapışır ya ışıkla;
bu öz bi şey; bu doğru; dinlenesi;;
ışık aydınlatır, ateş yakar.,
kim deyu;
farketmeyu.,.,

29 Kasım 2012 Perşembe

Ateşli Sabır // Pablo Neruda

ağır ağır ölür alışkanlığının kölesi olanlar, her gün aynı yoldan yürüyenler, yürüyüş biçimini hiç değiştirmeyenler, giysilerinin rengini değiştirmeye yeltenmeyenler, tanımadıklarıyla konuşmayanlar.

ağır ağır ölür tutkudan ve duygulanımdan kaçanlar, beyaz üzerinde siyahı tercih edenler, gözleri ışıldatan ve esnemeyi gülümseyişe çeviren ve yanlışlıklarla duygulanımların karşısında onarılmış yüreği küt küt attıran bir demet duygu yerine “i” harflerinin üzerine nokta koymayı yeğleyenler.

ağır ağır ölür işlerinde ve sevdalarında mutsuz olup da bu durumu tersine çevirmeyenler, bir düşü gerçekleştirmek adına kesinlik yerine belirsizliğe kalkışmayanlar, hayatlarında bir kez bile mantıklı bir öğüde aldırış etmeyenler.

ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar, okumayanlar, müzik dinlemeyenler, gönlünde incelik barındırmayanlar.

ağır ağır ölür özsaygılarını ağır ağır yok edenler, kendilerine yardım edilmesine izin vermeyenler, ne kadar şanssız oldukları ve sürekli yağan yağmur hakkında bütün hayatlarınca yakınanlar, daha bir işe koyulmadan o işten el çekenler, bilmedikleri şeyler hakkında soru sormayanlar, bildikleri şeyler hakkındaki soruları yanıtlamayanlar.

deneyelim ve kaçınalım küçük dozdaki ölümlerden, anımsayalım her zaman: yaşıyor olmak yalnızca nefes alıp vermekten çok daha büyük bir çabayı gerektirir.

yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına.

pablo neruda

İyi Geceler // Pablo Neruda

"Sırf biri iyi geceler demediği için iyi geçmeyen geceler vardır."

P. N.

Gizli Şeyler // Pablo Neruda

seni bir gül, değerli bir taş ya da
ateşin yaraladığı karanfil gibi sevmiyorum aslında
sevilmesi gereken gizli şeyler gibi seviyorum seni
gölge ve ruh arasında.....


Pablo Neruda

Kalp // Horatius

"Eğer kalp temiz değilse, içine döktüğünüz her şey ekşir." Horatius

// Denemeler / Montaigne

Ermiş // Halil Cibran

Size bir de denildi ki hayat karanlıktır diye ve sizler bezginliğinizde tekrar edegeldiniz, bir bezgin tarafından ne söylenmişse.
Ve ben derim ki hayat, sahiden karanlıktır, insiyak olduğu zaman başka.
Ve her insiyak kördür, bilgi olduğu zaman başka.
Ve her bilgi beyhudedir, çalışma olduğu zaman başka.
Ve her çalışma nafiledir, aşk olduğu zaman başka.
Ve her ne zaman aşkla çalışırsanız kendinizi kendinize raptedersiniz ve ötekine ve Allah’a.

Halil Cibran 


(insiyak: güdü, içgüdü; dürtülerin işaret ettiği ihtiyaçları karşılamaya yönelik davranışlar))

Işıklı Bahçe // Ece Temelkuran

...
Vakitleri iptal ediyorsun, "ayrılacak" vakitleri, "harcanacak" vakitleri, "boşa geçirilmeyecek" vakitleri, hepsini bir günlüğüne içinin zamanına katıyorsun. Sen "tam kendine göresin"! Kendine bugün kendini hediye edeceksin...

Ayakların çıplak tabii, söylemeye gerek var mı? Çimlerin üzerinde gıdıklana gıdıklana çıktın bile bahçene. Küçük de bir masa var çimlerin orta yerinde. Minnacık, portatif bir şey belki de. Küçük de bir sandalyen var, eski sinemalardaki tahta sandalyelerden bir tane. Oturuyorsun işte sen de. Gövden bir süre sonra buluyor nasıl oturacağını, kendi kendine. Kollarını kavuşturuyorsun, kalkılıyorsun oturduğun yerde. Ağaçlara bakıyorsun, kuşları takip ediyorsun gözlerinle. Otun, çiçeğin ayrıntısına dalıyorsun. O kadar uzun bakıyorsun ki baktığın şeylere dönüşüyorsun.

Kendi kendine hikayeler başlıyor baktıkların arasında. Baktığın böcekler bir büyük böcek toplantısına yetişmek için acele ediyor. Böcekler Büyük Kurulu bügün senin bahçende yıllık genel kurullarını yapıyor. Duydukça sesler çoğalıyor, tıpkı baktıkça çoğalması gibi yıldızların. (En doğru dizelerinden biridir o da yeryüzünün! Şiir icabı değil, hakikaten de, "baktıkça çoğalır yıldızlar gecede".)

Greenwich'ten azat ediyorsun kendini; bir saat varsa artık senin içinde. Kolların, ayakların güneşte çoğalıyor şimdi. Kollarının içi fırından yeni çıkmış ekmeklerin karnı gibi beyaz. Albino hayvanlar gibi yeşilin ortasında parlıyorsun şimdi.

O kadar kıpırtısız duruyorsun ki, bir süre sonra etrafındaki hayat senin varlığını kabul ediyor, kabulleniyor. Karıncalar yolunu değiştirmiyor ayakların yüzünden. Çimen ezilmiyor senin altında, dikeliyor yeniden çiçek. Hiçbir şeyi incitmeden duruyorsun böyle ışıklı bahçende. Gölge etmiyorsun mahlûkatın hiçbirine...

Aklının kendi içinden ne geçirdiğini bile takip etmeden, beyaz ışıklı giysilerin içinde, öznenin fiille hiçbir bağlantısı kalmayana kadar duruyorsun... Bu kadar. O kadar ki şimdi bu yazıda tarif ve tasvir edilemeyecek kadar kıpırtısızsın... Bu yüzden bitiyor hakkında yazılan bu yazı. Yazılamayacak kadar bahçeden birisin. Ayırt edilip yazılamayacak kadar...

"Bir dursak yahu!" dedi ihtiyar bir kadın... Ben de ihtiyarladım. İhtiyarlayıp böyle bir yazı yazdım. Günden bir ışıklı bahçe diledim. Sarmaşıklarla o kadar örtülü olsun ki, ben bile içeriyi görüp yazamayayım...


İkinci Yarısı / Ece Temelkuran

28 Kasım 2012 Çarşamba

Yedi Mühür // Aykut O. Antmen

.......
Bütün ışınların yayıldığı zerrede,
Sevgi güneşi parıldar.
Adalet ondan ışık alır;
İyiliğin gözü ona bakar.
Doğruluk ona dört kere bağlıdır.
Cesaret hepsine akar
Çalışma’ya güç katar,
Bilgi her Can’ı yakar…

.......

Aykut O. Antmen (1969-1993))

Absurdo // Sinem Sal

sonra ona bir isim bulmalıyım dedim

olur olmaz her yerde yazamazdım adını, durdum

belki hayatımın üç dakikasını buna ayırdım

ona Galiçyaca Saçma demeye karar verdim:

Absurdo..


...

Absurdo, uyuklamış bir pencere kenarında eğildim yanına,

sayıklar gibi konuşması var, konuşur gibi sayıklar da

sayıklar gibi sevişir Absurdo, ölür gibi sayıklar da

hatta hasta olmuş gibi sayıklar Absurdo, çok bilir gibi sayıklar

sayıklar gibi çok bilir, en doğrusu budur. Habersizdir her şeyden!


...

// sinemsal.blogspot.com 

23 Kasım 2012 Cuma

Kum ve Köpük // Halil Cibran

Evim der ki,
“Beni bırakma, çünkü burada senin geçmişin oturuyor.”
 Ve yol der ki,
“Gel ve beni izle, çünkü ben senin geleceğinim.”
 Ve ben evime ve yola derim ki,
“Benim ne geçmişim var, ne bir geleceğim. Eğer burada kalırsam kalışımda bir ayrılış vardır ve eğer oraya gidersem ayrılışımda bir kalış vardır.
Yalnızca sevgi ve ölüm her şeyi değiştirebilir.”

Kum ve Köpük – Halil Cibran—

21 Kasım 2012 Çarşamba

Koyu Mavi Kazak // Sinem Sal


Koyu Mavi Kazak-Kuşların Kanatlarını Kopardım. 1


Başka bir dünya türüne ve ihtimaline inanmak mümkün değil artık.  Yaşadığının da bir başka gerçeklik boyutu olduğunu kabul etmen gerekiyor belki de.
Tahtaları ısırmaktan vazgeç dedi bir ses. Tahtaları ısırınca üstünde izi kalıyordu. Diş izleri… Dişlerinin arasında hafif bir aralık vardı. Kim görse bilirdi onun ısırdığını bu tahtayı. Hemen, oradaki boşluğu da ısırıp dümdüz bir çizgi yaptı tahtanın üstünde. Peşinden gelsinler istemiyordu.

Olayların ve insanların tümü yanımdan hızla geçiyordu. Hızla, fotoğraf çektiğini düşün. Sonra hepsinden bazı ayrıntıları alıp tek bir karede birleştirdiğini. Zamanla bunun senin dünyan haline geldiğini… Kendi gerçekliğini kendi ellerinle yarattığın da oluyor yani. Tam olarak böyle bir şeyi yaşadığım günlerden birinde Karşımdaki görüntüye baktım.
Temelsiz bir barınak… Öylece yerleştirmişim sanki fotoğrafın ortasına. Amaçsızca duruyor. Bir şey barındırdığı da yok üstelik, ama duruyor. Hemen yanında bir kadın yere eğilmiş. Önünde, sanırım barınağa varmaya çalışırken öldürülen, bir kedi duruyor. Eğilmiş kadın… Neden bilmiyorum. Belki de cesetten rahatsız olmuştur. Evi yakındaysa muhtemelen olmuştur zaten.  Ve tam cesedi kaldırmak için oraya geldiğinde durdurmuştum o anı…
Barınağın arkasına bakıyorum… Koyu mavi bir kazak... Yere düşmüş ve üstünde kuş pislikleri… Düşünüyorum. Bu kazağı hangi yoldan geçerken alıp buraya attım… Hatırlamıyorum. Yaklaşıyorum. Kuş pisliklerine üflüyorum. Katılaşmış.  Elbette yani. Gitmiyor. Umurumda değil, diyorum. Bu kazağın ve bana hatırlattığı şeylerin peşine düşmeye karar veriyorum o an. Kazağın içinde yumurtalar var. Dokunmuyorum.  Çünkü bu yumurtaları buraya bırakan hayvan türü de bu kazağı giyenle benzer şeyler taşıyordu, emindim bundan.  İnsan, içinde büyüttüğü her şeye sahip olur ve ona dahil olur bir süre sonra.
Orada bıraktık her şeyi. Koyu mavi kazağın içindeki yumurtaların çatlamasını beklemedim. Çünkü onun süreciydi bu. Benim değil. Sırtımda bir el hissettim. Belki oydu, belki değil. Bilmiyorum. Konuşmaya başladı. Benim boğazımdan artık düzgün bir ses çıkmıyordu. Çıkamazdı. Çünkü yeterince kullanmıştım onu.
-          Demek kim olduğumu merak ediyorsun?
-          Artık değil.
-          Neden?
-          Çünkü  bir şeyin peşine düşmeye başladığımda kayboluyorum. Yörüngemden sapıyorum.
-          O kadar önemli mi peki?
-          Ne?
-          Yörüngenden sapman diyorum. O kadar önemli mi?
-          Gitmek istemiyorum.
-          Alışıyorsun.
-          Alışmayacağım.

Görmeye çalıştığımda kayboluyor. Onu kaybediyorum. Koyu mavi kazağa dönüyorum. Yumurtalar çatlamaya başlamış.  Kanatlarını görüyorum.  Bir sürüngen gibi ilerlemeye başlıyor içinden çıkan küçük şeyler. Kanatlarının ne işe yaradığını henüz bilmiyor. Sanırım bu yüzden sürünüyor diye düşünüyorum. Kadın konuşmaya başlıyor:
“Biz bütünen yabancıyız bu toprağa. Beni buraya alıp koyan güç buranın dilini de öğretseydi ya…”
-          Ne arıyorsun? Neden eğildin?
-          Kafesteki kuşları bırakmıştım. Buraya gelmişler. Kazağın içinde yuvalamışlar bir süre. Baktım… Bekledim. Bir kedi ölüsü vardı hemen kazağın ilerisinde. Belki dedim, beslediğim kuşlar buraya gelmiştir ve sonra kendilerine saldırmaya kalkan bu kediyi bir yolunu bulup öldürmüşlerdir. Bekledim. Gelmediler.
-          Kazağın kime ait olduğunu biliyor musun peki?
-          Hayır. Bir önemi de yok zaten.
-          Belki önemlidir. Senin beslediğin kuşlar, buraya yuva yapmış. Sebebini sormadın mı kendine?
-          Sormadım. Genelde böyle sorular sormam.  Dünyaya alışmamış gibisin?
-          Nereden anladın?
-          Eh, her halinden belli. Çok soru soruyorsun.

Bir sarsıntı. Kendini alıp bir yere koyamamışlığınla orta yerde kalıyorsun.  Gizli şeyleri sevmem ben. Peşine de düşmem üstelik. Bırakırım hep, öylece. Çünkü manayı yükleyen şey nesnenin saklı durmasında değildir. Beni bıraktı.
Bıraksındı zaten.
Bırakmasaydı orada olurdum.
Ama bıraktı.
Buraya geldim.

Koşarken kafes yere düştü.  Nasıl oldu anlamadım. Doğdukları ilk gün bu kafese tıkmıştım kuşları. Ayaklarını yere bağlamıştım. Kanatlarının asıl görevini asla bilmiyorlardı. Bilmemeleri gerekiyordu ama kafesin kırılmasıyla havalandılar. Uzun zaman onları aradım. Bulmak için değil. Evinden uzakta mutlu olamayacaklarını onlara anlatmak istemiştim sadece. Bir gün kanal boyunca yürüyordum. Soğuktu. Buz tutmuştu her yer.

Yerde kanatlar gördüm. Yolunmuş gibi değil. Koparılmış gibi, isteyerek. Takip ettiğimde bir kazağın içine sığındıklarını gördüm. Bir sokak kedisi başlarında durmuştu.  İyi, dedim. Olsundu işte. Kapılsınlardı ağzına bir kedinin. Yem olsunlardı. Boka dönsünlerdi. Umurumda değildi. Arkamı döndüm ve koşmaya başladım yeniden. İçim rahattı artık.

Bir sokak kedisi vardı. Kuşların peşine düşmüş. Başına eğilmiştim, onu öldürdüm. Benim leş yiyen yanımdı o. Üstümde koyu mavi bir kazak… Çıkarıp attım.

Aşk dedim kendime, tuhaf bir şey…  İnsanın bir yanı besliyorsa, bir yanı eksiliyor demektir. Yaşatan ve öldüren birbirini dengeler. Aşk, dedim kendime… Sarsıcı bir birleşmeden başka bir şey değildir.

Kafesin kapağını açtım.


// Sinem Sal

41 // ka

Bundan sekiz yıl önce yaşıma göre "bir" olmuş bir adem evladıydım., kendimi yetiştirmiştim., rüşdüme.,

/eleştirel yıkıcı söylemlerden, yeni söylemlere bir aralığı radikal bir süzgeçten okudum., 
radikal derken kastım; 
hem gerçeğin ifşasındaki dürüstlük
hem de ciddiye alınması gereken durumlar için somutluğu da sorgulayan,
entelektüel sol damar.,/

derken 7-8 sene önce aşk fayının üzerinde tetiklenen bir depremle 5 parçaya bölündüm;

1/5+1/5+1/5+1/5+1/5 = 1 etmiyor., 1/5 ediyor.,

şimdi gerçekçi olmaya çalışan bir gözle bakınca kendime yine ilimlerden geçe geçe iki adem evladı oldum; farkettiğim şey şu oldu; bir temel demek ki bu; sorumluluklarım da iki katına çıktı.,

.1

sorumluluktan kaçmak için sorumlulukları olan bir insan değil,
sorumluluktan kaçmamak için sorumlulukları olmayan biriyim., 

.2

sorumluluktan kaçmamak için sorumluluk alan biriyim.,.,

/ / /

.3

ben artık düşemem; bir ya da birden fazla Tanrı beni hep tutacak.,.,

Aşk // Vyaçeslav Ivanov



-- --

Aşk - Vyaçeslav Ivanov

iki ağaç gövdesiyiz biz, aynı yıldırımın yaktığı

iki aleviz, geceyarısı ormanında.
iki göktaşıyız, kayan, karanlıkta;

iki çatallı bir okuz, aynı yazgının fırlattığı.

tek bir elin dizginlediği iki atız

mahmuzunu tek bir elin vurduğu:
bir çift gözüz biz, aynı bakışla dolu,
aynı düşün, titreyen iki kanadıyız.

bir çift acılı gölgeyiz;

o eski güzelliğin uyuduğu
tanrısal mezarın mermeri üstünde.

ikimiz tek bir sfenkiz kendimize

aynı gizin, iki sesli ağzıyız biz,
aynı çarmıhın iki kolu.

Vyaçeslav Ivanov

(Rusya 1866-1949)

Çeviri: Ataol Behramoğlu

20 Kasım 2012 Salı

İki Buse // o.a

güneş bilmiyordu evi neresi,
ay bilmiyordu nasıl bir gücü var,
yıldızlar bilmiyordu yerleri nerede…


// j.i. young (1966) / “olmayalı” giriş (o.a)

"anılara sonuna dek sadığımdır; insanlara hiçbir zaman öyle olmayacağım”

// r.m rilke / ile (o.a)

18 Kasım 2012 Pazar

illa tekila // ke

şu tekillik mevzuu., bu olunca- ama olunca- yani tekil tek olmasa, diğer yaşama olasılıklarına açık olurdum- olurum..
kendi özgürlüğümle tutarlı düşünmeyi ve duyumsamayı öğrendim., yaşama halleri mi genişliyor., iyicil bir yorumla.,
bir belirsizlik alanını sınırlayan garantili bir donanım yok.,
bu var., ama limitte yok., olabiliyor.,
o zaman bir ve sıfır.,
hem var, hem yok., olabiliyor.,.,

16 Kasım 2012 Cuma

Üç Nokta // Şükrü Erbaş

ÜÇ NOKTA

Büyük konuşanlar
Alınlarında eğri olmayanlar
Yalnız yükseği görenler
Herkesin ortasında yürüyenler
Bütün ışıkları yananlar
Sesi menevişsizler
Güzü küçümseyenler
Gözyaşına arkasını dönenler
Kendini mutluluk bilenler
Sessizlikten korkanlar
Yalnız eşyalarına gülümseyenler
Öyküsünde öteki olmayanlar
Kederle kirlenenler
Aynası buğusuzlar
Kışa yolu düşmeyenler
Kalbi ölüm mühürlüler
Penceresi dışa açılmayanlar
Aşktan utananlar
Güzelliği kimsesizler
Dili şiddet olanlar
Gövdesi sözünden önce gelenler
Dünyaya dokunmayanlar
Unutanlar, unutanlar

Ey tek heceli darlık...
O mevsimim ki herkesten yapılmış
Üç noktayla biten bir cümleyim artık..

ŞÜKRÜ ERBAŞ

Sultani Raks // ke


dreality no 22.

bir şey cazip geldi gençken; özgürlük., ağza alındı, üzre kuşandı., bazen rüzgarda esti; kendini tanrının nefesine bıraktı., belki anı deneyimledi., bir sürü ve.,
ve., öze dairdi, boşluk kabul etmeyen, içini doldurmaya çalışan yoksa öze değmeyen bir değer., değe değe öğreniyoruz.,.,


kahramanlar hayali., hayali bir hikaye.,
bir Prensesle bir Özgür Kız karşılaşacak şimdi.,
Prenses adamlarına söyledi Ö
zgür Kızı alıp getirdiler karşısına., dakika bir, gol bir., bir Prenses varsa onun adamları olabilir., burada mantık hatası yok., konu bu bile değil.,


P: Namın kulağıma geldi., de., işitmek isterim egemen düşünceni., Özgürsün de bundan bana ne., kime ne., söyle bana Ne'ye Özgür?
 
Bu İkibin sonrası bir hikaye., Özgür Kızın kulağı delik, bilgili kendi usülünde, pusulayı bilir, pusulanın kuzeyi gösterdiğini bilir.,
bir sürü ve., ve hazır cevaptı kendi usûlünde::

Ö.K: Senin yapamadığın şeylere Özgürüm.,


Hayır bu daha gol değil., acele etmemek gerek...


P: Neymiş senin yapıp da benim yapamadığım.,


Kızımız sustu ve düşünmeye başladı., Gol olmamış bak.,


Eğer hiç düşünmeden bunun cevabını verebilseydi; öyle bir gol olacaktı ki berabere kalsa bile deplasmanda oynadığı için aynı golle kazanmış olacaktı.,


ben bu yanıtlara saygı duyuyorum., bazen yana yana., bazen yaka yaka arıyoruz., öğreniyoruz umarım.,.,


misal:


Yaldızlı imgelere, Toplara tüfeklere, Kralların tacına

En güzel gecelere, Günün ak ekmeğine, Yazarım adını
Tarlalara ve ufka, Kuşların kanadına, Gölgede değirmene yazarım
Uyanmış patikaya, Serilip giden yola, Hınca hınç meydanlara adını
Ey özgürlük!

bu yaşanabilir bir gerçek., sadece özgür olursan., sadece özgür olursun., keşke köle olsan da kölelikten kurtulsan be delikanlı., o zaman sadece özgür olsan bile ne çok şey ifade eder.,


Ne'ye Özgür?


Benim de hem tek, hem çok; tek tek cevabım var..


Doğuda Sultan derler Prenseslere., Buralarda da bin yıldır
böyle.,.,

Yatak Hikayesi // ke

// durumlar, anların yatağıdır., akan şey insanın kendisidir., düz bir çukurda eğim yoksa birikir., // su çevresiyle temas eden bir şey., koşullarla temas eden bir şey., sayısız hale giren., kristalse., kendini mükemmelen kopyalayarak mumyalamışsa sonsuz olasılık üreten bir şey., ve açık ki su bir hayal etme, bir imge., 
su zeki desen., bu imge hala çalışır.,., sıkı çalışır.,.,

13 Kasım 2012 Salı

Paydan Ziyade Payda // Günaşk Ranca

ve senden önce soyunduklarını
demir gibi döken bu beden
kuşluk koynum ve senin aslan ağzın
boynumca kükreyen
ve ben sevgilim
böylece yalnız sana aitsem
sevmektir geçmişimi
senin de payına düşen

Ahmaklık Tesellisi // Kali Rind


Mürekkep hokkasına daldırdı tüylü kalemini yazarımız, 
Kayd-ı hayat defterinde geçti adımız

Okuduk cismi, gülen ve ağlayan gözlerimizle

Lakin bakmadık kendi sahifemize…

 
Yahut bir ev verilmiş ezelden ebede bize
Ne ki, indirmişiz nesne peçesini yüzümüze

Tuttuk, her cismini koyduk varlık kesemize

Soyan da soyulan da bizdik, körlük bizde!

 
Göz kendini göreydi, el kendini tutaydı
Koyuna gülen keçi kendi kıçına bakaydı!

Der miydi "ahretlik! Kuyruğunu sallarken gördüm avret yerini"

Güler miydi, görmeden kendi edep mahallini!


Kali Rind 


http://kalirind.blogspot.com/

Are U Neuro // Krishnamurti

“Eğer birisi kendi içindeki tüm çatışmaları sonlandırabilirse, böyle bir düzeye ulaşırsa, bu insanlığın geriye kalanını nasıl etkileyecek?” diye sorabilirsiniz. Bu çok çok eski bir sorudur. Bu soru – eğer varolduysa – İsa’dan binlerce yıl önce ortaya atılmıştır. Ve kendimize şu soruyu sormamız gerekir: içimizdeki üzüntü, acı ve tedirginlik, tüm bunlar sonlanabilir mi? Eğer büyük bir dikkatle bakar ve gözlerseniz, tıpkı saçınızı tararken ya da traş olurken yaptığınız gibi, böyle yüksek bir dikkatle kendinizi gözlemleyebilirsiniz – tüm küçük ayrıntıları ve gözden kaçan noktaları. Ve insanlarla olan ilişkiniz bir aynadır; bu aynada kendinizi tam olarak olduğunuz gibi görürsünüz. Fakat çoğumuz olduğumuz şeyi görmekten korkarız; bu nedenle yavaş yavaş direnç, suçluluk ve diğer duyguları geliştiririz. Böylece asla gerçek bir özgürlüğü istemeyiz – istediğimiz şeyi yapmak değil; seçimden özgür olmak. Birden fazla seçimin olduğu yerde kafa karışıklığı var demektir.

Budala // ke

Şu kütüphanemde yazısı kolayca seçilen kitaplardan biri Dostoyevski'nin Budala'sı..

Budala mı olsam yoksa.,

hemen herşeyde olduğu gibi (en az) iki tip budala vardır.,
olan biten şeylerin farkında olmayan, kullanılmaya müsait bön bir türü olabildiği gibi., 
başka bir alemde, olan bitene sadece saflıkla yanıt veren bir budala daha yaşar., 
saflıkla kabullenir., ama saflıkla da sorar., niye böyle yapıyorsun ki.,
bu tür bir budala benden makamca yüksek., ben daha alçağım kabul ediyorum.,.,

ke

The Bible


12 Kasım 2012 Pazartesi

Kanunkeş // Fergun Özelli

KANUNKEŞ

nefreti sevgisine sağır
mağrur ve zavallı lisan
leş sabunuyla yıkamış gövdesini
alkış istiyor kötürüm sözcüklerle
iğdiş edildiğini zevkle unutmuş kamudan

Haber // Valery

“Kendimizden ne kadar habersiz olduğumuzu, yazdıklarımızı tekrar okurken anlarız”.

"Valery"

Günah // Cuma Duymaz

gün/ah

günah eyle ademoğlu

her gün ah eyle

sil/ahlarla çizilmiş sınırları
kaldır aramızdan
yaramızdan tanırız birbirimizi
utanırız

yasaklıdır sevdamız

yüreğimizde saklıdır
haklıdır yakamızı bırakmayan acılar

her diyar bir yârdır seyyar ruhumuza

gitmeye hükümlüyüz
geleni değiliz kimseciklerin

günah eyle ademoğlu


yenik düşmüşüz

girmeye utandığımız savaşlarda

boynumuzda

çetelesi tutulmuş günahlar
koynumuzda
bozulmuş yeminlerle çıkalım orta yere
diyelim ki
bizdik masallarınızı kemiren kurtlar
size oyuncaklarınızı getirdik

HiFi // 107

demek ki nesnel bir bakış açısı olamaz, değerlendiren bir bakış açısı olabilir, bu söz altın kadar değerli.,
// 22 ayar.,
// 24 ayarı düşününce haşa.,
biraz da allah korusun.,
o işi öteki tarafta yapsak.,.,


yüksek ahlakta bütünlüğün, bölünmeden insan bütünlüğünün de idrak edilmesi.,
buna niçe bir kıyak çeksin; yarım adım da ben atmış olayım., yaşama kudreti olumlanan bir niteliktir., özü gereği., birin, tekin, biriciğin yaşam kudreti de olumlanır., bu anlaşılır., ve bundan özgürlük ahlakı doğar., ancak şu sezgisel olarak çok doğru değil mi., tekin yaşamının kudretinin bilinci var., bir de yaşamın kudretinin bilinci var.,
alçak-yüksek diye bir şey varsa el-muzaffer el-daimanın kim olduğu açık burada., 

life., 
yaşamın kudretinden doğan sorumluluklar o ahlaka sahip olanları kaygılandırıyor., 
ama reellik kendi kendini sürdürüyor bir girdapta., mızraklarını saplamış, ağlarını atmış.,
bu karadelik ne olacak bakalım.,

yine de gerçekten ve hakikatten kopmamak gerek.,

bir ders: vikipedideki hikaye hiyeroglifime kazındı:

buddha öğrencilerinin önünde bir çiçeği eline alır ve sadece ona bakar, biri erken uyanır, tebessüm eder., 

..,,
bu masal değil., potansiyel., ve başka., bundan mühim.,

Lütuf // ke

rastlantının kurtarıcısı bir kul aklına uyup münafık kalsa hala lütûfkar olur mu hakikât.,

yoksa varlıkla ve yoklukla ilgilenmeden benim iyi ve kötü dediğim şeye alçaklık ve yükseklik mi der sadece., 

gökyüzüne ne için avuç açarsan kucağına o düşer.,

yeryüzünde neye kapanırsan başını ona eğersin.,.,

11 Kasım 2012 Pazar

Jesus Christ // Superstar

onlara elimle kavradıklarımı gösterdim:
bu ekmek: benim etim!
bu şarap: benim kanım!

bana inanmadılar.,

ekmek yerine pasta yiyorlar,
şarap yerine sirke içiyorlar; sonra da;
hani et!
hani kan!
diyorlar.

onlar açlıklarını ve susuzluklarını giderdiler
onlar tat almadılar.,

onlar hayatta kaldılar
onlar yaşamadılar.,.,

10 Kasım 2012 Cumartesi

Kısa ve Öz // KarmaKoma

tüm yalanların, tüm aldatışların, tüm o kara lekeler için, ruhunda, hala ama ben..ama böyleyim derken acınaklı notaların, son bir hamleyle varlığının sahtekar avukatı, ne yaparsan yap. başa döneceksin. aynı cehennemde bıkmaya usanmadığın hikayelerin parantezlere doyamazken, sen üç noktalı boşluklara hapsedileceksin..ta ki bir sabah -ki cennet dediğim budur arkadaşım, anandan doğmuş kadar çıplak, hakiki uyanıncaya dek.
insan, ektiğini biçer, ettiğini bulur. neysen osun.
kısa ve öz.
j a d e d

8 Kasım 2012 Perşembe

Nora // Kaan Özer

fırında pişen göğüslerimizi, dengesi bozuk bir kedi yedi
her sabah avuçladığım geometrik yüzün artık yok
tensiz, etsiz ve bacaksız ruh gibi sokul burun deliklerimin gölgesine.
bu yalnızlığı ancak seninle yenebilirim nora.
çünkü sen benim yerleşim bölgemde saklanacak delik arayan bir orospu
ben senin özgeçmişinde bir fiil!
yani ikimiz de ikimize yapış yapış
ikimiz de ikimize sarhoş bir film arası... bunun şakası yok nora.
bir gün saçlarını yedi atmışbeşlik mermiyle dağıtıverirler.
ve ben gözlerinde koşarken ölürüm yapma!

King Major // Buddha

“Hiçbir insanın benimki gibi bir yüreği yoktur. İnsan yüreği bir çizgidir, oysa benimki bir daire ve doğru anda, doğru yerde olabilmek gibi sonsuz bir yeteneğim var. Bunun sonucu olarak insanları hep en iyi ve en kötü anlarında yakalayabiliyorum. Onların hem çirkinliklerini hem de güzelliklerini görüyorum; aklıma takılıyor, ikisini birden nasıl barındırabiliyorlar? Yine de kıskandığım bir yanları var. İnsanlar hiç değilse ölecek kadar sağduyulular”

// Buddha

Ruj Lekesi // Greil Marcus




“Gündelik hayata dair açık imalarda bulunmadan, aşkın yıkıcı taraflarını, kısıtlamaların reddinin olumlu taraflarını anlamadan, devrim ve sınıf mücadelesi hakkında ahkam kesenlerin ağızlarını cesetlerle doldur!” -Ruj Lekesi…

Ekspresyonizm - Dışavurumculuk





Dışavurumculuk: “Ekspresyonizm” ya da “Anlatımcılık” da denir. 20. yy’ın başlarında Avrupa’da ortaya çıkan sanat ve mimarlık akımı. Güzel sanatlarda Rönesans’tan beri hüküm sürmüş doğaya uygun betimleme anlayışından bir kopuş olan Dışavurumculuk’ta, sanatın asıl amacı, sanatçıın duygularını ve iç dünyasını, renk, çizgi, düzlem ve kütle aracılığıyla dışa vurmasıydı.

100 // ka


. , . , . ,  

bir adam yaşadı, defalarca k2'ye tırmandıktan sonra, onu everestin eteklerinde ölü buldular.

Soru mu bunlar? Bu dahil! // Sedas


Soru mu bunlar? Bu dahil!



hayat bir hesap çizelgesi, stratejiler bütünü değildir.
çünkü biz insanız
ve hayat bir hesap çizelgesi, stratejiler bütünüdür.
çünkü biz insan değiliz

ya da insan olmak ne?
aslında bunu mu konuşmalı dersiniz

değiştirmeye çalışmadan değişiyorsa
değiştirmeye çalıştıkça değişmiyorsa
içinde bulunduğumuza savaş mı denir?
ve en yorgun halimizdeki uykunun adı mıdır ölüm?

ne nedir?
ne değildir?

(http://monnigigi.wordpress.com/

sedas—

Hakkımda Hakkında // Kaan Özer




hayata duygularını açmakta zorlanıyorsan eğer, numeroloji hiçbir işe yaramaz. 

"merhaba, ben ucu bucağı olmayan, güvensizliklerine ket vurmak için çabalayan, bunu beceremeyip kendine yenilen donna" demez donna, don ile tanışırken. don da söylemez sevdiklerini bile binlerce kez yaralayabildiğini. önce tanışırlar, sonra oklarını doğrulturlar birbirlerinin göğüslerine ve tanırlar birbirlerini. kim daha iyi yaralanırsa o daha iyi tanır ayakta kalanı.

incinmiş bir notaydım, kapına dayanmıştım. 
adım, soyadımın şehzadesiydi... 
sonrasını tahmin edenlere 
çektiğim en mağrur nah hareketiydi ölümü bu kadar sevişim. 

gözlerinden siyah dinler yaratan dünya sevimsizdi 
ha siktir! 

tüm alışkanlıklar yalandan sancılarla ve orantısız orospularla üzerime üzerime geliyordu. 

gözlerimi açamıyordum, ağlıyordum 
gözlerimi kısıyordum, göremiyordum 
gözlerimi yiyordum, doymuyordum 
gözlerimi bulamıyordum, ağlıyordum 
gözlerimi açıyordum, göremiyordum 
gözlerimi kapatıyordum, göremiyordum 
gözlerimi kırıyordum, özlüyordum 
gözlerimi yürüyordum, anlamıyordum 
gözlerim anlamaya yetmiyordu. 

Yalnızca karanlık ve karanlıkça yalnız çocukluğum alkol komasındaydı. ölü doğmuş bir çocuğa giydirilen şeytanın romantizmi, 
şeytanın ütopik teni, 
şeytanın dna’sı, 
şeytanın soğuk ve mutsuz hali!

Gizli Bahçe // Kaan Özer

ne güzel taştan bir bahçenin içinde hızlıca kapatılmış kapı olmak
seni izleyen odanın sessizliği 
ve sadece kendine konuşan dünya ne kötü.

Tutunmayanlar // Günaşk Ranca

Korkuyorum. Bir gün sende tutunacak bir şey bulamamaktan korkuyorum. Büyünün birden bozulmasından.

Tutunma. Düşmeye bile varım seninle de. O zaman belki yine benim üstüme düşersin.

6 Kasım 2012 Salı

Neo BiBle // ka

ka: kutsal kitap nedir,,, söylesene bana,,,
el-ilah: bir oyun o,,,
ka: oyun mu,,, oyun ne,,,
el-ilah: gerçek dediğin işte o,,,
ka: gerçek ne,,,
el-ilah: gözlerini kapat şimdi,,, bütün hakikat o,,,
ka: o hakikat ne,,,
el-ilah: ben,,,
ka: sen kimsin,,,
el-ilah: insan,,,
ka: bu şaka senden mi,,, benden mi,,, ben neyim söyle,,, insan ne,,,
el-ilah: aşk,,,
ka: bu mu,,, peki bu bir şey mi,,, tek şey mi,,,
el-ilah: tek şey,,,
ka: peki,,, bu da bi şey mi,,,
el-ilah: sence ne,,,
ka: kutsal kitap,,, sûre sûre,,, ayet ayet o!
(.(.(

Beni Ben mi Delirttim? / Ferhan Şensoy

sayın annem virgül, sayın babam virgül, sayın cebirci virgül,
sayın leyla virgül, sayın hakim virgül, sayın komutan virgül,
sayın aslı virgül, lokantaya gelen sayın salak virgül,
sayın komser virgül, sayın doktor virgül, sayın hemşire virgül,
sayın deli arkadaşlarım virgül, sayın herkes üç nokta yanyana
rahat tıp!

satırbaşı çok sıkıcı geçen hayatıma artık son vermeye karar verdim nokta

zat
en bu hayatı ben istemedim nokta
siz beni getirip bu dünyaya koydunuz nokta
sonra virgül nerden çıktı bu çocuk dediniz soru işareti
nerden çıkmış olabilirim ki soru işareti
rahat tıp!

satırbaşı küçükken hiç oyuncağım olmadı virgül,

ayak başparmağımla oynardım nokta
sağ başparmağımın adı kelamettin'dir nokta
okula gitmem bir hataydı nokta
okul bize gelebilirdi nokta
askere niye gittim üç soru işareti yan yana ardından üç ünlem
bilinemiyor dört ünlem
çok aptal işlerde çalıştım noktalı virgül
param olsun diye virgül evim olsun diye nokta
varolmak için yani ünlem
varoluşcu kelami miyim ben soru işareti
varolmak neymiş soru işareti
rahat tıp!

satırbaşı giderek anlamsızlaşan varoluşuma son vermeye karar verdim nokta

son kararın mı kelami soru işareti
evet kelami ünlem
kelami konusu burda kapanıyor nokta
ayrıca şunu da belirtmek isterim noktalı virgül kelami diye isim olmaz ünlem
ilerde zaten isimler olmayacak virgül herkesin bir pin kodu olacak nokta
rahat tıp!

satırbaşı mezar taşıma şöyle yazılmasını istiyorum iki nokta üstüste

iki nokta yan yana altı nokta oldu (güler!)
hiç fikrini almadan
seni biz yarattık kelami
sevgi şevkat göstermeden
seni biz büyüttük kelami
okul, askerlik, hayat
seni biz delirttik kelami
bir çiçektin sulamadık.

Ferhan Şensoy / Beni Ben mi Delirttim?

4 Kasım 2012 Pazar

Danza Sufi









muhteşem müzik ve video için:

http://www.youtube.com/watch?v=al5ZuZ6_b0I




3 Kasım 2012 Cumartesi

Ecegiller // Ece Ayhan




Samyeli de dalgınlıklarla bir çocukmuş
eğilip barışlıklar çizermiş evler üzerine
nasıl bir ağaçdıysak çocukken
tümleçleri özneleri nasıl unuttuysak denizde
turunç olmak istiyoruz yine turunçuz da.
1957

Üç En Tuhaf Kelime // Wislawa Szymborska

Üç En Tuhaf Kelime

Gelecek kelimesini telaffuz edince
ilk hece zaten geçmişte kalıyor.
/
Sessizlik kelimesini telaffuz edince
Yok ediyorum onu.
/
Hiç kelimesini telaffuz edince
Hiçlikten fazla bir şey yaratıyorum.
/



Wislawa Szymborska 

Çeviri: Ümit Ünal

2 Kasım 2012 Cuma

Hayat-i Çapkın / im metafuzz

bu fusioloji gezimizde öğreneceğiz.

başımdaki haleden bahsedeyim., sonuç olarak ve toplam olarak öyle şeyler yaşadım ki., tartım desen inanç değil bilgi; matematik dahil., 
ya ben 15 aydır her hafta süper lotoya bingo diyorum ve bu fecii bir tesadüf., de., niye ben., 
ya niye ben., 
evet.

neyse.

daha önce başlamıştı.,

ızdıraba kul yıllarda.,

acın varsa algıda seçicisin belki de., böyle diyordum., da.,

çiseliyordu o zaman., ızdıraptan azad edildiğim çok şükür bir aşk fazında., biraz yırtıkça bu da mı tesadüf amk. diyorduk., gökyüzünün ağzı bozuktu., gökyüzü homurdanması kadar ama., prensesse kibardı biraz., bu da mı gol değil diyordu., bir dağ bir okyanusa kavuştu., kendisi yazmıştı adını., bunu gördü., bunu unuttu.,

acımı alan başka bir acı bıraktı bana., dakika birde attı golü., goldü., bünyem bağırıyordu., o ara acı çapkınıydım., terkedilme acısı değildi., hissettiğin bir bedenin alacağı acıydı., bir kaç pervanenin uçtuğu bir bahardı., ondan sihirle azad edildim., sadece işittiğim bir sesle., bir gülüşle.,

ama fırtına pek dinmedi hayatımda., ateşken., bu pişiren., bu yakan.,

metafizik dilim zenginleşti., kendimce; zenginlik lütuf edildi bana., bundan sonra bunu insana çeksem., algıda seçicilik desem., bu şık olur., 
seçici algı., algıyı geliştirmek için muhteşem bir egzersiz., 
bu insan oltası., 
sihirle yazsaydım algıyı derinleştirmek derdim., 
das metafuzz.,.,

Çekim Yasası 2.0 built // ke



çekim yasası dedikleri bi hadise çıktı ya doğrudur,,, akıllıysan akıllı çekersin, kralsan; kral, kraliçe felan, tanrıysan tanrı, deliysen deli çekersin,,, sadece şu ayrıntıyı bilmeli insan çekim yasasında, deliysen, delirmişsindir, yatmadan önce bir besmele çekerek akıllı kalkamazsın ertesi güne, akıllanman için bir süreç, bir zaman gerekir,,,

deliliğin bir türü esarettir; bir türü fena değildir, asidir, özgürleştirir,,,

umutsuzluğa kapılma hemen, duydun beni zevkini çıkar deliliğin hemen,,, hemen sonra,,, hemen hemen hemen sonra,,, bir besmele yetmez de kırk besmele yeter,,,

o çekim yasasını harbiden yaşadım ben, bir düşken düşleri, masalken masalları, romanken romanları çektim,,,
romromanken,,, romdan bölünmüşleri, çarpılmışları çekersin, yazarsan yazarları, ne kadar yazarsan o kadar yazarları,,,
vs. vb.

ecs:

günle gece kuyruğunu kovalayan bir kedi gibi.,

ya da kuyruğuna çekilen bir zaman.,.,

hikayecik cik cik // ke

hikayecik cik cik,,,

anti-kahramanımız “bir”,,, kendisi yalnız yaşardı,,, nasıl olduysa bir gün “iki”yle karşılaştı, bir kendine baktı, bir de ona, kendinin iki katı,,, önce buna şaşırdı ama gel zaman git zaman bu durum içine oturmaya başladı, derken içine kıskançlık düşmüş, kıskançlığın koru alev almış onu hasetle yakıyordu,,, makul bir çözüm bulamadı, unmakul çözüm içinse bir şansı vardı; dayısı;
ve bu da kahramanımız: Don Carli’one’, “bir” onun halis mulis yeğeniydi,,, ve bir gün kapısını çaldı,,, durumu bir bir anlattı,,,
bir puro yaktı Carli’one’ fonda o müzik çaldı “the Godfather”, akıllı adamdı Carli’one’ bunu father olarak çözemeyeceğini anlamıştı, iki’yi mıhlasa bile “bir” birdi, “iki” iki,,, God takılmalıydı,,, adamlarına söyledi “iki”yi tutup getirdiler, yeğeni “bir”i de,,,
the Finalcut,,,
ikisinin de topuğuna, “1″in topuğuna bir nokta, “2″nin topuğuna bir nokta sıktı ve ikisini de yolladı,,,
the pink end of “one”,,,

Asal Seyahat (tr) // .axz.

(.(:,,, “Aşk’ onun kalbi- bir Pulsar,,,
(.(:,,, “Ölüm’ onun gizemi- bir Karadelik,,,
Deş o kalbi, onun kanını iç!
Muradına erer Özgür olursun,,,

Karakök // ke

Hakikat Okyanustur; Gerçek ise Kara., 

hayatın dörtteüçü okyanustadır., hayat seyrektir orada., ama can buldu mu; yaşama alanı uçsuz bucaksızdır.,

karada yürümek zorundasın.,
ya yol yapmak zorundasın., ya yol bulmak zorundasın.,.,
tevazu gösterirsen yol bilmek zorundasın.,

zor kara., zor.,

bu mekanlar kesmedi mi., ışık oyunları mı ekleyeyim: bu da dünyadan bu mekan: 06 kara 1001., 
iki kara iki., dört kara.,., sıfıriki kara sıfırüç ankara.,.,

1 Kasım 2012 Perşembe

Yazgının Tozları // Fernando Pessoa



... biz ki hem hayatın, hem de gerçeğin içinde biten otlarız, biz ki camların hem içine hem dışına biriken tozlarız, biz ki Yazgı’nın torunları, Tanrı’nın evlatlarıyız, Tanrı sonsuz Gece’yle evlidir ve o da hepimizi doğurmuş olan Kaos’un duludur.

Fernando Pessoa

Tozun Evi / Sinem Sal

İyi konuşmalar yaptık kendimle..
...
Bugün dönmeyebilirmiş. Olur dedim, yani çok da umurumda değildi beklemek. Yine de yapacak başka şeye karar vermediğimden, durdum. Durunca, bekledi dediler. Eyvallah, dedim.
Kafesinden bir kuşu saldılar. Kuş, kafessiz kalınca anlamsızlaştı. Yok yok kuş değil, kafes anlamsızlaştı. Sonra havalandı birden, nasıl yaptıysa yaptı. Sormadım.
Kasvetli sokaklarda büyüdüm ben. Yani galiba büyüdüm. Belki büyüdüm. Öyle sandım yani. Kadınların giydiği bol eteklerde sallanan götlerini izledim arkadan. Adamlar, anason kokuyordu fena halde. Kadınlar, onlara peynir taşıyordu.  Bu koca yapıların arasına sıkışmış neler var bilmezdi onlar. Ben de bilmezdim. Şimdi biliyorum.
Gece oldu mu rüyalarında bağırdılar: "Cenneti isteriz, kadınları isteriz, daha çok para isteriz, namus isteriz, ahlak isteriz, arabalar isteriz..."
O gece içlerinden biri öldü. Ertesi gün hepsi karşıma oturdular. Kafan çok karışık senin, kendi içinde yaşamıyor gibisin. Yaşın kaç daha... Yaşımın kaç olduğunu hesaplamaya çalıştım. Olduğum yıldan doğduğum yılı... Yok, doğduğum yıldan verdiğim yılı... Verdiğim yıldan, doğduğum yılı... Neyse ne, bıraktım. Bir pusulaya ihtiyacın var. İyi de ben pusula kullanmayı bilmem. Öğrenirsin. Öğrenmem, öğrenmeyeceğim. Pusulalar faşisttir. Kuzeyi gösterir. Sen gerçekten salakmışsın. Sen aile yemeklerini bilir misin? Çocuklar aynı masada oturur. Kadınlar iç odada. Adamlar balkonda. Yani yemek sonrası... Sonra kadının biri çay götürür. Önlerinde eğilir kadın. Sehpalar filan çıkar. Altta kalan sehpalardaki toza bakılır. Ben, böyle yerlerde kaçmak için varabileceğim bir yer aradım durdum. Buldun mu? Belki. Ama en azından başka yerde olduğumu hayal etmeyi fena hâlde öğrendim. Başka yere varamadın yani? Ben dünyanın içindeyim.
Kayboldular. Hep bir ağızdan konuşmayı bıraktılar. Ya da duyduklarını anlatmaya gittiler. Bilmiyorum. Sirk çadırına dönmüş olabilirler diye peşlerinden sirke gittim. Oradalardı. Boyunlarına tasmaları geçirilmiş. Söylenen hareketi yaptıklarında ekmek alıyorlardı, et alıyorlardı. Terbiyecileri vardı. Garipti. Anlamazdım. Anlamadım. İzlemeye devam ettim. Dedim, alkış alacaksınız, sizi izlemek için paralar dökecekler... Ama vahşiysen vahşisin, sakinsen sakin, yabaniysen yabani... Çıkacaksınız kendiniz olmaktan. Dediler, bir kendimiz yoktur. İşimize engel olma.
Bıraktım.
Yolda oturdum.  Çocuğun biri yanıma geldi. Bir sorusu varmış gibi baktı. Sormadı. Yatakta tepindiğim bir günü hatırladım. Perdeler açıkmış... Toz... Sonra bu günü hep hatırlattım, yani sevgilime de, hatırlattım hep. Bak dedim, tozu görüyorsan bu iyidir. Çünkü, toz yalnızca ışıkta görünür. Sonra elbette dinlemedi beni.
Çocuğun biri yanıma geldi. Bir sorusu varmış gibi baktı. Dedim, nedir derdin? Dedi tozun evi nerede?
 ...

Beyaz Heceler // Dostoyevski

“For after all, the best thing one can do when it is raining is let it rain.” 

2 günde 9 beyaz boncuk daha buldum, 14 etti, aklıma beyaz boncuk düşüyor, senle beraber, sonra bb görüyorum plakada, hemen görüyorum; ama bu yasaklı, başımı yere eğiyorum o zaman, boncuk yağıyor., benim dünyamda olabiliyor., kaç tane istiyorsun acaba., kaf dağından anka kuşunun tüyü bu., 

bunu yapan her şeyi yapar., 

sultanları sevenlere böyle sınavlar verilirdi., masallarda., onlar da benim dünyamda olabiliyor., 

ayet ve sureler de.,

gelirken, geceyken hem de., bir sıra numarası vardı; 148., şifrenin açılımı oruç hocayı aramam gerek.,

bak şimdi, boncuk oyununa bak., bu üstat: o 18, a 1., 181., 
kütüphaneden boncuk oyununu aldım., herman hesse., sayfa 181., cümle aramama lüzum yok sanırım;
bir bölüm başlığının adı var, italikle yazılmış: Misyon.,.,.,