24 Haziran 2013 Pazartesi

İçimden Kuşlar Göçüyor // İnci Aral

"Belleğin dili yok. Bellek birbirine açılan sonsuz resimlerden oluşuyor. Ama hiçbir şeyi unutmuyor. Hiçbir siyahı, maviyi, beyazı ve bakışı, hiçbir duruşun kabalığını ya da anlatılmaz inceliğini. Bellek kimi zaman unutmuş gibi yapıyorsa bu, acıyı yeryüzünden kaldırmak istediğindendir."

(sayfa.19)

İnci Aral - İçimden Kuşlar Göçüyor

Gülün Gölgesinde // Charles Bukowski

Hiç bir şey, gerektiği gibi, hiçbir zaman olması gerektiği gibi değil, dedi insanlar.
Müziğin sesi, sözcüklerin yazılışı.
Hiçbir zaman olması gerektiği gibi değil, dedi, bütün bize öğretilenler, peşinden koştuğumuz aşklar, öldüğümüz bütün ölümler, yaşadığımız bütün hayatlar,
Hiçbir zaman olması gerektiği gibi değiller, yakın bile değiller.
Birbiri arkasında yaşadığımız bu hayatlar, tarih olarak yığılmış, türlerin israfı, ışığın ve yolun tıkanması, olması gerektiği gibi değil, hiç değil, dedi.
Bilmiyor muyum? Diye cevap verdim.
Uzaklaştım aynadan.
Sabahtı, öğlendi, akşamdı.

Hiçbir şey değişmiyordu.
Her şey yerli yerindeydi.
Bir şey patladı, bir şey kırıldı, bir şey kaldı.

Charles Bukowski, Gülün Gölgesinde

15 Haziran 2013 Cumartesi

İddia Makamının Savunmasına Savunma Makamının İddiası

Adalet Bakanlığının Cumhuriyet Savcılığı eliyle adliyede avukatlara müdahale edilmesinin savunması haberine,
gencbaro.org'da yayınlanan yorumum:

avukatlar acaba bir de adliyede neden eylem yaptılar, ankarada avukatlar neden eylem yaptılar, direnişe destek verdiler.. mahkeme kararlarını bile hiçe sayarak davranabileceğini dayatan bu siyaset kendinde bir sorun görmüyor da hukukun çiğnenmesi noktasında, avukatlarda mı görüyor.. tüm siyasi içeriğinden soyutlayarak bir utanç belgesi olması gereken bir soytarının beyanlarıyla kurulmuş bir mahkeme var ki.. bu şekliyle bu ülkenin tarihine densizlik olarak geçecek.. dahası olmaz mı, var tabi; danıştay iyi gerekçelendirilmiş ve temellendirilmiş doktrinel olarak da oturmuş kararlara karşı kararlar üretmeye başladı.. danıştay başkanı kamu hukukuna yapılan, pek de meşru olmayan müdahaleyi gayet doğru simgeliyor.. kamu hukukunun tahrip edilmesi demek bu.. bu iktidar döneminin başında danıştayın iptal ettiği davaları sadece okumak bile rahatsız edici bir algı oluşturmaya yeter.. halkın diline dolanmış, pelesenk olmuş tayyipçi yargı, fetocu yargı sözleri, televizyon kanallarında dile gelirken sert bir çıkış yapılmadı, çünkü bu lider zaten güçleri kendinde topladığının mesajını iletmek istiyordu.. açıkça tek figürde toplanmış, diktatöryal, otoriter bir güç istemi.. meşruiyeti geçelim, karmaşık bir toplumu kavraması ve ifade etmesi ve bir de yönlendirmesi bakımından gayet sağlıksız, tahakküm üreten bir siyasa.. bacakarasına burun sokacak kadar pervasızlaşan ve ciddi bir tepki toplayan hadsizlikler.. bu yaşanan olaylarda ise o ince kılıfına uydurma kısmı doğrudan es geçilerek tüm türkiye bilmesine rağmen doğrudan kurgu yoluna gidildi.. anaakım medya bakımından bu türkiyenin çok ciddi bir sorunudur.. hicap duyması gerekirdi demokrasiye inanan bir başbakanın..türkiye bunları -bir benzetmeyle- kustu.. nefret üreten ama üretmediği iddiasında olan tutarsız, ikiyüzlü, sahte, “şova dayalı” siyaset alanı kendini hücrelerine kadar ifşa etmiş oldu.. türkiyenin bunu kabul etmesi düşünülemez.. insan onuruna ve sınırları iyi kötü belli olan dostluk, kardeşlik ve barış etiğine böylesine bir dönemi kapsayan apaçık bir saldırı karşısında türkiye bunu kabul etmesin zaten.. susmadı ve kabul etmedi de.. bir tespitle bağlayarak bitirmek istiyorum.. avukatların da dahil olduğu hukukçular erkler ayrılığına, dolayısı ile siyaset ve hukuk arasındaki mesafeye çok duyarlıydılar, sonbaharda bu konular hakkında yüzeyden bir konuşma vardı.. hoşa gitmeyen pek çok şey olmasına rağmen somutlayan bilgileri paylaşmıyordu tanıdığım avukatlar ve hakimler.. kısa maniar cümleler dışında.. ancak özellikle baroların insiyatifindeki bu duyarlılık ve tepki siyasetten çok hukuka dayanıyor, hukukun tanıdığı özgürlüklerin ihlal edilmesine, hukukun koruduğu haklara rağmen devletin hukukdışı eylemlerine.. bu nüans önemlidir ve hukukçulara meşru ve etkin bir alan yaratacaktır..
sevgiyle ve dostlukla..
St. Av. Köksal Erdenoğlu – Ankara

Sürekli Portakal Kabukları // Lokman Kurucu

...
kavga etmiyorlar
cam kırmıyorlar
jilet kullanmıyorlar
intihar etmiyorlar
polis taşlamıyorlar
küfür etmiyorlar
nefret etmiyorlar
sevmiyorlar
gülmüyorlar
ağlamıyorlar
sürekli portakal kabukları süpürüyorlar
sürekli portakal kabukları süpürüyorlar
sürekli portakal kabukları süpürüyorlar
sürekli portakal kabukları
sürekli portakal
sürekli port
sürekli port
sürekli port port
port
püfff
fısssss

Taksim Taksim 2013

12. Gün

İNSANLAR DİRENİŞE KATABİLECEKLERİ HER ŞEYİ KATIYORLAR

-Taksim komünü nasıl işliyor?

Gezi parkı şu an 24 saat açık bir organizmaya benziyor. 24 saat açık ve uyanık bir komün. İnsanlar bir taraftan sabaha kadar herhangi bir saldırıya karşı barikat başındalar, diğer yandan ise festival havasında eğleniyorlar. İnsanlar yiyecek taşıyorlar, börek, süt, su, bakliyat, çorap, gözlük, giysi, döşek, akla gelebilecek ne varsa kim hangi işle uğraşıyorsa buraya ne katabilirse katıyor. Sonra bu getirilenler Taksim’e gelen halka ücretsiz bir biçimde dağıtılıyor. Bütün ihtiyaçlarınızı şu anda Devrim marketten karşılayabilirsiniz. Müthiş bir örgütlenme var, geçen Cuma’dan bu yana Taksim meydanı özgürleşti. Şu anda insanlar bir taraftan karnaval gibi bir devrim havasıyla eğlenmekte. İnsanların moral anlamında düzeldiklerini, kendilerine güvenlerinin arttığını, kendi iradelerini ellerine aldıklarını görebiliyoruz. Sağlıktan, temizlikten, günlük ihtiyaçlarına kadar insanlar burada bütün yaşamı örgütlüyorlar. Şu anda tüm bu ihtiyaçlar parkta gideriliyor. Hatta estetik ihtiyaçları bile karşılanıyor. Mesela bale sanatçıları bale, tiyatrocular tiyatro performansları, çeşitli müzik grupları müzik yapmakta. Parkta ayrıca bir revir açıldı. Burada her türlü sağlık ihtiyaçlarınızı giderebiliyorsunuz. Bütün bu giderleri sağlayan da halkımız. Ya eyleme katılarak bu desteği veriyorlar ya da yiyecek, giysi takviyesinde bulunarak. İnsanlar bir yandan direnirken, diğer yandan yeni bir yaşam örgütlediler. Çok ilginç örnekler de yaşandı. Mesela ülkücüler, tinerciler önce ürkerek yaklaşıyorlar masalara, bir şey almak istiyorlar, para vermek istiyorlar ücretsiz olduğunu, dayanışma için yaptığımızı söyleyince çok şaşırıyorlar, “ hayatımda ilk defa böyle bir şey gördüm” diyorlar. Daha önce siyasi nedenlerle sosyalistlere düşmanca yaklaşan insanlar bile bu durumdan çok hoşnut oluyorlar ve şaşırıyorlar. Direniş yeni bir bilinç düzeyini ortaya çıkarttı. Bu bilinç durumu bir direniştir, insanların sonuna kadar bireyleştirildiği, kimsenin kimseyi düşünmediği, her koyun kendi bacağından asılır mantığıyla hareket ettiği bir dönemde insanlar ilk kez yanındakini fark etmeye başladı. Takas yoluyla bir hayat idame ettirmeye başladılar. Benim ihtiyacım çaysa yan çadırdaki insanlardan çay alıyoruz, onların başka bir ihtiyacı varsa onu gidermeye çalışıyorum. Paranın, çıkar ilişkilerinin hükmünü yitirdiği, dayanışmanın öne çıktığı minimal anlamda bir hayat kuruldu Taksim’de. İnsanlar sınırlı bir alanda da olsa ilk defa yıllar sonra kendi istedikleri, düşündükleri gibi yaşamaya başladılar, kendilerini örgütleme deneyimini yaşamaya başladılar. Kadınlar, Kürtler, Aleviler, sosyalistler, LGBTT üyeleri, işçiler, muhafazakarlar buraya destek verdi. Akla gelebilecek herkes istediği gibi konuşuyor, örgütleniyor, kendi sembolleriyle kendini anlatıyor, şarkılarını, şiirlerini söylüyor. Bir özgürlük alanının tüm nimetlerinden faydalanıyorlar.



-- 
arti::
--

14. gün


Tüm Dünya’ya sesleniyoruz.
11 Haziran 2013

Taksim Gezi Parkı’na 14. günü sabahında başlayan polis şiddeti, gece yarısı itibariyle devam ediyor.

Sabah saatlerinde polisin acemice senaryolaştırdığı provokasyon oyununun tutmaması üzerine sürdürdüğü gaz bombalı saldırı sonrasında yüzlerce yaralanma, bu yaralılar arasında çok sayıda beyin travması geçiren insanda bulunmaktadır. Yoğun gaz nedeniyle Taksim Meydanı çevresinde tüm hayvanlar ve kuşlar ölmektedir.

Taksim Meydanında ve Gezi Parkı’nda bulunan insanlarımız, çocuklarımız tüm saldırılara onurlarını korumak için ölümü göze alarak direnmeye devam etmektedir.

Hükümetin bizzat emriyle yürütülen polis şiddetinin durdurulması için tüm Dünyayı tepki göstermeye, halkımızı desteğe davet ediyoruz.

TAKSİM DAYANIŞMASI


-- -- --
cnnturk:::


 

-- -- --
Reuters:::



--

Ülke çapında 3 genç hayatını kaybetti, onlarca genç ağır yaralandı.. Sadece şov yapmak edepsizliktir başbakan!

imza: oldukça herkes..



Hükümdar // Sadi-i Şirazi

hükümdarın sözüne karşı gelmek
kan revan içinde kalmak demektir
hükümdar öğle vakti derse: gece oldu
sen de şöyle de: "işte ay, işte gezegenler"
 

Sadi-i Şirazi

..... // Cemal Süreya

...........................................................
Zaman mı? değil zaman.

Biz yeni bir hayatın acemileriyiz
Bütün bildiklerimiz yeniden biçimleniyor
Şiirimiz, aşkımız yeniden,
Son kötü günleri yaşıyoruz belki
İlk güzel günleri de yaşarız belki


Bir kırıldık daha da kırılırız

Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.



Cemal Süreya

Görmedik! // Ece Ayhan

GÖRMEDİK!

1. Avcılar gazalları öldürür Anadolu balkanlarında. Gazal kaçar yaralanmışsa, avcı kovalar.

2. Çilli gazal bir tebeşire sığınsın sözgelimi ya da bir dünya dergâhına. Avcı da dalar.

3. İki yeniyetme kara tahtayı siliyorlardır ya da çamaşırlarını çiteliyorlardır.

4. “Buraya giren bir gazal gördünüz mü?” der Şahmârdân.


5. Sınıftaki ya da avludaki gazallar; tarihten 1971 yaz ayları Çengelköyü’ne geliyoruz; “hayır” derler, “görmedik!”

ece ayhan

Elim Aya'm // Fazıl Hüsnü Dağlarca

15-16 Haziran Direniş şiirlerinden biri daha....

YÜRÜYEN İŞÇİLER KAPILARINDA İSTANBUL’UN

Yürürüz devrim gününde
Bütün Ulusun önünde
Toprak bu yurt denen toprak
Bu yurt benim elim aya’m
Bu yurt benim elim aya’mla kurtulacak.

İşçi yürür mü yürür ya
Koca illere varır ya
Ağayı beyi görür ya
Kalmadı gerçeğe uzak
Bu yurt benim elim aya’m
Bu yurt benim elim aya’mla kurtulacak.
Ölü girer gecesine
Ulaşır dağ yücesine
Bittim dedim nicesine
Sustular taşlar gibi bak
Bu yurt benim elim aya’m
Bu yurt benim elim aya’mla kurtulacak.

Kişi kişiye kul değil
Neden karanlık al değil
Yeryüzü uzun yol değil
Varılır gökler aşarak
Bu yurt benim elim aya’m
Bu yurt benim elim aya’mla kurtulacak

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

Yakı // Sinem Sal

15.06.2013
00:20

böyleydi insanlı dünya
olmayanını görmek için
taş olmak gerekti
zira insandık hâlâ
...

arsızca yardığım ağaçtan özür dileyecek ben yıldırım
zannederim aşağıdan anlaşılmadı düşüşüm o yüksekten
her şey orada yalnız boşluk ve yalnız su iken
kudretime inanıp sövmeyi ihmal etmedi insanlık
ayırmamla ikiye ağacı yitirmem varlığımı
aynı saniyesine gelmişken dünyanın
arsızca araladığım gövdesini değildim incitmeye niyetli
yukarıdan bırakılanın kaderinden çok
üstüne bırakılandı önemli
neticede düşen hazırlıklıdır parçalanmaya

-kendini ikna edersen
hafifletilir suçun-

hayvanca katlettiğim kuştan özür dileyecek ben taş
fırlarken sapanından çok kahraman
ve öldürürken kuşu bir o kadar
düşünce avla birlikte yere tepemde iki ayak
eğilip alırken hayvanı
dedim içimden hangimiz zalim

-beni yalnız bırakırsan
peşinden gelirim-

hızla deştiğim beynini parçalarken ben mermi
yol alırken arzu, varınca suç
olarak geçerken insanlık tarihine
dedim pardon ama ölü gibidir bir mermi
öldürünce aniden

-beni serbest bırakırsan
suçlusun çok-

üstünde kuluçkaya yatsam
belki dedim çatlar dünya

çobanın sürüsü aşmış gibi çitleri
bırakıp gidince arkasında büyütenini
ben varmışken tepesine gezegenin
çağrılmak için geldiğim yere geri
kulaklarımı dağıtırken çobanın sesi
bir uzun hava
sürüyle birlikte en çok
parçaladım derken dağları
kapaklanınca üstüne dünyanın
tam inanmışken kehanetime
üfledi ikinci kez İsrafil

bilmem neden
belleğim dertli çok

28 Mayıs 2013 Salı

Nietzsche Ağladığında (Retreat) // Irvin D. Yalom

"Neredeyse hiç kimse aşk acısından kaçamıyor. Goethe bunu biliyordu, Genç Werther'in Acıları'nın bu kadar etkileyici olmasının nedeni de bu: Onun aşk acısı her erkeğin yaşadığı bir hakikate dokunuyordu. Eminim siz de böyle bir şey yaşamışsınızdır."
...
"Genç Werther, dediniz," diye devam etti Nietzsche, "ama size Goethe'nin sözlerini hatırlatacağım: 'Siz adam olun da beni izlemeyin, siz siz olun! Yalnızca siz!' Ama bu cümleyi kitabın ikinci baskısına koyduğunu biliyor musunuz? Çünkü bir sürü genç, Werther'i örnek alarak intihar etti! Hayır Josef, asıl sorun size kendimi anlatmak değil, sizin kendinizi bulmanıza ve ümitsizlikten kurtulmanıza yardımcı olmak. Evet, şimdi gelelim rüyanızdaki o usturaya?"
...
"Bütün büyük düşünürler intiharı akıllarından geçirmişlerdir," dedi Nietzsche. "Geceyi çıkarmamıza yardım eden rahatlatıcı düşüncelerdir bunlar." Gözlerini açıp Breuer'e döndü. "Size yardım etmek için başka bir şey yapalım diyorsunuz. Nasıl bir şey?"

Irvin D. Yalom / Nietzsche Ağladığında (s256-257)

Nietzsche Ağladığında (Response) // Irvin D. Yalom

"Bir keresinde bana bu saplantının mantar ya da yabani otlar gibi olduğunu söylemiştiniz.. Buna katılıyorum ve uzun zaman önce zihnimi başka türlü beslemiş olsaydım bunların böyle kök salmış olmayacağına da katılıyorum. Ama artık iş işten geçti, onlar orada ve yok edilmeli, sökülüp atılmalı. Sizin önerdiğiniz yol çok yavaş."
Nietzsche sandalyesinde huzursuzca kıpırdandı. Breuer'in eleştirilerinden rahatsız olduğu açıktı. "Bunu yok etmek için özel bir öneriniz olacak mı? Ben bu saplantıya esir oldum: Ondan nasıl kaçacağımı bilmeme izin vermeyecektir. İşte sizden böyle bir acıyı yaşadıysanız ondan nasıl kurtulduğunuzu anlatmanızı istememin sebebi bu."
"Ama geçen hafta, uzak bir noktadan kendinize bakın derken yapmaya çalıştığım da buydu zaten," diye karşılık verdi Nietzsche. "Evrensel bakış her zaman trajedinin etkisini dağıtır. Yeterince yükseğe tırmanabilirsek, o trajedinin artık trajik görünmediği bir yüksekliğe de erişebiliriz."
"Evet, evet, evet." Breuer giderek daha fazla öfkeleniyordu. "Bunu düşünsel olarak algılayabiliyorum. Yine de Friedrich, 'o trajedinin artık trajik görünmediği yükseklik" fikri benim kendimi iyi hissetmeme yardımcı olmuyor. Sabırsız görünüyorsam beni affedin, ama bir şeyi entelektüel açıdan bilmek ile duygusal açıdan bilmek arasında dağlar kadar fark var. Ölüm korkusuyla uykumun kaçtığı geceler kendime Lucretius'un düsturunu hatırlatıyorum: 'Ben varken ölüm yok, ölüm varken ben yokum'. Bu son derece makul ve çürütülemeyecek kadar sağlam bir gerçek. Ama ciddi ciddi korktuğum zamanlar, bu hiçbir işe yaramıyor, korkularımı gidermiyor. İşte felsefenin uzanamadığı yer burası. Felsefe öğretmekle bunu hayata uygulamak arasında dağlar kadar fark var."
"Asıl sorun Josef, insanları etkilemek için aklı bir kenara bırakıp daha aşağı düzeydeki becerileri kullanırsak, elimize geçenin daha değersiz ve daha aşağı düzeyde bir insan olacağıdır. İşe yarayan bir şey istediğinizi söyledeğinizde duygularınızı etkileyecek bir şey istediğinizi söylemek istiyorsunuz. Evet, bunun da uzmanları var elbet! Peki kimdir onlar? Rahipler! Onlar etkilemenin sırlarını iyi bilirler! İlahilerle sizi idare eder, göğe yükselen kuleleri ve kubbeleriyle bizi bodur bırakırlar; boyun eğme arzusunu kamçılar, doğaüstü kılavuzlar, ölümden korunma, hatta ölümsüzlük vaad ederler. Ama bir de aldıkları bedele bakın; din köleliği; zayıfa karşı hürmet; hareketsizlik; bedene karşı, zevke karşı, bu dünyaya karşı nefret. Hayır, bu tür bir yatıştırma yolunu, bu insanlık dışı yöntemi kullanamayız! Aklımızı keskinleştirmek için daha iyi yollar bulmalıyız."
...
"İzin verirseniz bunu açıklamak istiyorum Josef. Bir dostum var, daha doğrusu vardı, adı Paul Rêe; kendisi bir filozoftur. Her ikimiz de Tanrının öldüğüne inanıyoruz. Bu dostum, tanrısız bir yaşamın anlamsız olduğuna karar verdi ve şu anda duyduğu acı o kadar büyük ki intiharla dans ediyor: Gerektiği zaman kullanmak üzere kolyesinde zehir taşıyor. Oysa benim için tanrısızlık, coşkuyla dolmak için büyük bir fırsat. Özgürlüğümün tadını çıkarıyorum. Tanrılar var olsaydı bize yaratacak ne kalırdı diye soruyorum kendi kendime. Ne demek istediğimi anlıyor musunuz? Durum aynı, alınan duyum verileri de aynı, ama işte karşınızda iki farklı gerçeklik!"

Irvin D. Yalom / Nietzsche Ağladığında (s258-259)

Nietzsche Ağladığında (Rebirth) // Irvin D. Yalom

...
"Siz onu tanıdığınız diğer kadınlara göre yargılıyorsunuz. Ama hata yapıyorsunuz, onu tanıyan herkes benim gibi düşünüyor. Onunla alay etmek size ne kazandırıyor?"
"Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da erdemleriniz ayağınıza dolanıyor. Siz de alay etmeyi öğrenmelisiniz! Bu çok sağlıklı bir yoldur."
"İş kadınlara gelince fazla katı bir insan oluyorsunuz Freidrich."
"Siz ise Joseph, bu konada fazla yumuşaksınız. Neden onu korumak zorunda hissediyorsunuz kendinizi?"
Yerinde oturamayacak kadar huzurlanan Breuer ayağa kalkıp pencereye doğru yürüdü. Bahçeye gözattığında gözleri sargılarla bağlı bir adamın bir eliyle hemşire'ye sıkı sıkı yapışmış, diğer eliyle tuttuğu bastonunu pıt pıt yere vurarak ilerlemeye çalıştığını gördü.
Pencereden dışarı bakmaya devam eden Breuer omzunun üzerinden konuştu. "Sizin için ona saldırmak kolay. Onu görseydiniz eminim farklı bir tonda konuşuyor olacaktınız. Onun önünde dizleriniz üzerinde çökerdiniz. Bertha son derece gözkamaştırıcı bir kadın; o kadınlık sembolü Truvalı Helen'dir. Son doktorunun da ona aşık olduğunu zaten söylemiştim size."
"Yani, şimdiki kurbanı."
"Freidrich," diyen Brueuer, Nietzshe'ye bakmak üzere başını çevirdi. "Siz ne yapıyorsunuz? Sizi hiç böyle görmemiştim! Neden onun üstüne bu kadar gidiyorsunuz?"
"Ben sadece sizin istediğiniz şeyi yapıyorum, saplantınızın üstüne gitmenin başka bir yolu bu. Acınızın bu kısmı gizlenmiş bir hınçtan kaynaklanıyor. Sizi tutan bir şey var, bir korku, bir zaaf, öfkenizi ifade etmenizi engelliyor. Bunun yerine yufka yürekliliğinizden gurur duyuyorsunuz. Zorunlulukla yaptığınız şeyleri erdeme dönüştürmeye çalışıyorsunuz. Duygularınızı derinlere gömüyor ve sonra da hınç hissedemediğiniz için kendinizi azizlere benzetiyorsunuz. Anlayışla yaklaşan doktor rolünü unutuyorsunuz; siz o rolün kendisi oluyorsunuz, kendinizi öfkelenemeyecek kadar iyi birisi gibi görüyorsunuz. Josef, küçük bir intikam iyi bir şeydir. Bastırılmış hınç insanı hasta eder!"
Breuer başını iki yana salladı. "Hayır Freidrich, anlamak affetmek demektir. Bertha'nın semptomlarının her birinin köküne kadar indim. Onun içinde kötülük yok. Eğer ille de bir şey var mı diye bakarsanız, yalnızca fazla iyilik bulursunuz. Bertha babasının ölümüyle sarsılıp hasta olan cömert ve fedakar bir çocuk."
"Bütün babalar ölür; sizinki de, benim ki de, herkesinki de, bu onun hastalığına açıklama getirmiyor. Ben eylemi severim, bahaneleri değil. Bertha için, sizin için bahane zamanı geçti." Nietzsche defterini kapattı. Görüşme sona ermişti.
...

Irvin D. Yalom / Nietzsche Ağladığında (s261-262)

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Pitaya // Vikipedi




Pitaya / Vikipedi

Pitaya, bilimsel anlamda Hylocereus cinsi çeşitli kaktüs türlerinin (tatlı pitaya) olarak adlandırılan meyvesidir.

İngilizcede ejder meyvesi (ing: dragon fruit) olarak da adlandırılır. İngilizcedeki bu ad Asya dillerindeki adlarının tercümesidir. Çince huǒ lóng guǒ 火龍果/火龙果 "ateş ejderhası meyvesi" ve lóng zhū guǒ "ejderha mücevheri meyvesi", Vietnamca thanh long (yeşil ejderha), Endonezce buah naga "ejderha meyvesi" olarak da adlandırılır.

Bunun yanında çeşitli toplumlarca çilek armudu gibi adlarla anılmaktadır.

26 Mayıs 2013 Pazar

Kuşlar Altın Arabalar Elmas Gölgeler VIII // İlhan Berk

VIII

Nehirler
nehirler yürürken

zaman durur.

İlhan Berk

 

-kuşlar altın arabalar elmas gölgeler -akşama doğru

Hatta Bütün Çizgilerinde Dünyanın // Soner Dayan



hatta bütün çizgilerinde dünyanın
 

Tunçtan portreler arasında,
Güneş ve Tanrı bilgisi…

Birden bir düzlüğe ulaşıyoruz.
Öldük,
Ayrıldık sanıyorlar ya da.
Sayılarla tanışmış bedenler,
Ele veriyor kendini orada !

Hiçbir yerde.

Bitkinin özünde saklı kalanı;
Hafif, incitmeyen bir müzik.

Bir kırık kemiğin son sıcaklığı;
Birazdan başlar,
Hep başlayacak tükenişiniz.
Siz,
Daima yüzünüz sanacaksınız.
Benim gözlerimi…










Evsiz adamların ucuz odalarda,
Sevişip uyumalarının da tarihi…

Yaşamın parçaları.
Yaşamın parçaları,
Her sabah yeniden dağılan !

Orada,
Adamın ortasında bir sokak;

Beni bırakıp durmayın.



Soner Dayan

Rimbaud'nun Ölümü /kçp



Kaos // James Gleick




  

Kaos – James Gleick

Onsekizinci yüzyıldan bu yana görülen bir rüya var; buna göre bilim, şeklin uzay içindeki evrimini atlamıştır. Bir akışı düşündüğünüzde, bir akışı düşünmenin birçok yolu vardır, iktisatın akışı ya da tarihin akışı. Akış önce tabakalar halindedir, sonra çatallaşıp çok daha komplike bir duruma, hatta salınımlı bir hale geçer. Daha sonra da kaosa dönüşür.
Şekillerin evrenselliği, boyutsuzluğu aşan benzersizlikler, akış içindeki akışların yinelenme gücü, bütün bunlar değişme denklemlerine ilişkin standart diferansiyel hesaplama yaklaşımının kapsamı dışında kalmaktadır. Fakat bunu görebilmek kolay olmamıştır. Bilimde problemler mevcut olan bilimsel dille ifade edilir. Libchaber’in akışlara ilişkin sezgilerini ise bugün de dâhil yirminci yüzyılda ifade edebilecek tek dil şiir dili olabilir.






____

çocuk parkında
şeytan taşları arasında
ve çakılla
şeytan olanı taşla

kaosla
kozmosla oyuna..

oy/un/a cahar,:
ar-ı cah..


20 Mayıs 2013 Pazartesi

İnehsit - Doğum Tanrıçası // Vikipedi

İnehsit - Altay Şamanizminde doğum tanrıçası. İnehsit Hanım veya İyehsit Hatun olarak da bilinir.

Özellikleri

Güçlü gülüşleriyle doğum yapan kadına hatta doğuran ev ve ahır hayvanlarına yardım eder. Gülüş Türk kültüründe farklı bir öneme sahiptir. Bolluk, tokgözlülük gibi anlamları vardır. O yüzden bir şaman doğarken gülerek hayata başlar. Bir kadının yapılan bir törenle kriz halinde güldürülmesi onun kısırlıktan kurtulacağı anlamına gelir. Kahkaha cinselliği çağrıştırır. Gülüş bazen ölüyü bile diriltir masallarda.

Etimoloji

(İye/İne/Ene) kökünden türemiştir. Anne ve sahiplik anlamları içerir. Türklerde bazı boylarda kutsal olarak kabul edilen inek kelimesi ile aynı kökten türemiştir. Moğolcada İneh sözcüğü gülmek demektir, ve Tunguz dillerinin tamamında da yine gülme anlamı içerir. Gülmek sihirli bir olgu olup bereket getirdiğine inanılır.

İye sözcüğü ile de alakalıdır. İyi ve İyilik sözcükleriyle de aynı kökten gelmektedir.

18 Mayıs 2013 Cumartesi

Kolera // Sezer Atasyas

kolera

Genzi yakan bir zifir kokusu ellerinde
Yırtık postallar,delik cepler dolu kaldırım dipleri
Kolerada kıçını yırtıyor bir külhan
Şakağında baba yadigarının dumanı tüten namlusu
Denizi kıskandıracak mavi gözler bürünmüş siyaha…
Köşede renksiz bir dizi alev tenekelerden taşan
Sokak kızgın,sokak öfkeli,sokak bir baba yadigarı…
Koleranın damarları çıkıyor esmer gerdanlardan
Dokunsan patlayacak,dokunmasan volkan gibi…
Bir erkek bir erkeğin dudağında gözleri kırmızı şarap
Tadından yenmez özgürlükler dolaşıyor dilden dile…
Fakir ve gurursuz bu gece kolera,önüne geleni eziyor,arkasında kalan umur değil…
Postal içi esrar,kemer dibi sustalı…
Kavgası var koleranın koleralı olmayanlarla…
Kıçını yırtıyor bir külhan…ağır adap, hafif meşrep…
Kevaşeler daha bir yosma,eşcinseller daha bir cesur…
Bir erkek bir erkeğin dudağında.
Denizi kıskandıran mavi saklanmış bir şehvetin kucağına…
Yangınlar var mahallede söndürmesi mümkün değil…
Kavgası var koleranın kolerayı anlamayanlarla..
Sokak kızgın,sokak öfkeli,sokak bir ana yadigarı…
Sersefil hayatların,esrar kokulu rüyaların, dansı var kolerada
Küfelik olmuş bir külhan kıçını yırtıyor minare dibinde
Kolera hayran,kolera şaşkın,kolera sarhoş bu gece
Bir afet sesini kesiyor nağraların,gür çınarlar titriyor bu gece
Devri devran diyor külhan ,bıyık altı bir çocuk gülümsemesi

Şarap kızılı bir lilith kolerada ,meydan okuyor ademe de havvayada
İnançsızların sığınağı,inanların düşmanı olmuş kolera
Erkekli kadınlı dönüyor sarma kurular,renkler girmiş birbirine…
Postal içi nasır,kazak üstü ceket kolera…üşümek yasak bu gece..
Bir varoş ,dünya olmuş dönüyor soldan sağa,
Kolera yayılıyor tıpkı bir hastalık gibi…
Her yerde kol geziyor kolera…
Uzun etme diyor lilith bir sokak ağzıyla…
Kalemler kırılıyor,dünya yeniden şekilleniyor kolerada…
Dünya kolera olmuş,saklanmaya gerek görmüyor
Sokak kızgın,sokak öfkeli,sokak bir elzem olmuş koleraya….


(Sezer Atasyas / Bazı Günler - kçp Fanzin)

Aşk Saati // Köksal Erdenoğlu

aşk saati

aş ve k dersek, h10, k14;
10:14 bir aşk saati (iletişime uygun bir simge elde ettik)

biraz da sanat yapalım::

10 balıkesir, 14 bolu;
şimdi kesiri atalım, u dönüşü de yasak olsun;;

ne çıktı.,
çıkar genelde, inmez ama düşer derler.,
insan aşka düşer derler.,

o çıktı::
balıbol.,.,

ke

Ah Mana Mu // Handan Gökçek

"Söylemedim bu rüyayı size, suya anlattım,
güzel rüyaları suya anlatacaksın ki gerçek olsun."


ah mana mu / Handan Gökçek

Fall Or // Samuel Beckett

ya da bırak gitsin o kız bir cennet ve sonra
sonra kilometrelerce sadece rüzgâr
ve suda sessizce emekleyen kamçı izleri
ve rüzgârda enkaza dönen
lağvedilmiş insan aklı.

uzak kıyılarda tamamen bitmişlerden bir çete
aklın kirişini onaracaktı güya:
"Fallor, ergo sum!"
("Aldanıyorum, öyleyse varım!")

Samuel Beckett

8 Mayıs 2013 Çarşamba

Amme Sûresi // Kuran-ı Kerim

O halde dileyen Rabbine varacak bir yüz, bir yol edinsin, çünkü O gün kişi ellerinin ne takdim ettiğine bakacak ve kâfir diyecek ki: "Ah ne olaydı, ben bir toprak olsaydım?"

Kuran-ı Kerim / Amme Sûresi (39-40)

2 Mayıs 2013 Perşembe

Doğru Olan // Bachmann

Doğru Olan


doğru olan kum atmaz gözlerine
uyku ve ölüm, yalvarır sana onu almak için
çünkü senden bir parçadır ve her acının öğrencisi
doğru olan, taşını iter mezarının ötesine.

alabildiğine derinlerde ve solgundur doğru olan
tohumda, yaprakta ve tembel bir dilin yuvasında
bir yıl, bir yıl daha ve bütün yıllar boyunca
doğru olan, zamanı yaratmak yerine, ödeşir onunla

doğru olan, saçlarını ayırırcasına bir çizgi çeker yeryüzüne
tarayıp atar düşleri, çiçekleri ve ısmarlananları
giderek dolar tarağın dişleri, koparılmış yemişlerle dolu
saplanır sana ve içip bitirir bütün sende kalanları

doğru olan hareketsiz kalmaz, belki de onca
her şeyini ortaya koyduğun yağma seferine kadar
onun kurbanı olursun, yaraların açıldığında
aslında ele verir seni başına gelenler

ay yükselir, beraberinde buruk içkilerin tadıyla
iç kendi payını, acıtan bir gece başlar
tek bir dal olsun kurtarılmazsa
atıklar güvercinin tüylerini yolar

zincirlerin ağırlığıyla kenetlenmişsin dünyaya
gelgelelim doğru olan çatlatır duvarları
uyanırsın ve yolunu bulmaya çalışırsın karanlıkta
yöneldiğin, kimsenin bilmediği bir çıkıştır

Bachmann

23 Nisan 2013 Salı

Ölüler Kitabı // Nekronomikon

ve Zamandan önce Tanrıların doğaları, ve özleri, ve çizgilerin sayıları kutsaldı, ve kelimeler kutsaldı...

bu kelimelere kulak verin ve hatırlayın! çünkü hatırlamak en önemli ve en etkili büyüdür, geçmişi hatırlayabilen olmak ve gelecek olan şeyleri hatırlayabilen olmak aynıdır.. ve bu yazıyı hazır olmayana göstermeyin, çılgınlık yaratır, insanda ve hayvanda...." 


Nekronomikon / Ölüler Kitabı


Bugün devrim hatırlamaktır.,
Kut'u hatırlamaktır.,.,



21 Nisan 2013 Pazar

Nihai Anlam // Erdoğan Kul

"Anlam"ın kendisi yok ki "anlamlılık/anlamsızlık" olsun. Anlam, olmuş bitmiş (olup bitebilen) bir şey değil; sürekli var kılınmaya çalışılan bir tür 'girişim' hedefi. Anlam, sonsuz sonraya bırakılışıyla olanaklı ve biz bunu yapabildiğimiz için anlaşabiliyoruz.

Erdoğan Kul

Statü Endişesi // Alain de Botton

Alçak statü sahibi olmanın maddi cezası yoksulluksa eğer, snopça bir dünyanın cezası da önem simgelerine sahip olmak için kıvranıp dururken hisettiğimiz o aşağılık duygusu ve uzaklara dalıp giden bakışlarımız olacaktır..

Alain de Botton - Statü Endişesi

Siyahlı Kadın // Mehmet Bardakçı

Siyahlı Kadın

kadife kırmızısı dudaklarından mıdır
bal renkli gözlerinden mi bilmem
susuzluğumu anımsarım birden

davetkar bakışlarının huzmesi
gölgeler bu düşünsel yetimi
benden başka herşey olurum

bir meltem savurur eteklerini
saçlarının kokusu karışır usuma
taş keserim, sana el basayım ki

endamından dişilik akar yürürken
bin bebeğe beşik gibi salınımın
baharlar uyanır olmadık zamanlarda

önümden on saniyede geçen siyahlı kadın
nefessizim doksan B dekoltenden
niye değiştirirsin iklimlerini arsız bedenimin?

Mehmet Bardakçı

17 Nisan 2013 Çarşamba

Evden Uzakta // Pınar Selek

Evden Uzakta // Pınar Selek
...
...
Özgürlük, insanın dışında bir ideal, sığınılacak bir liman değildir. Şimdinin gerçekliğini değiştirme gücüdür. Armağan olarak alınmaz; yaratılır, doğrulur, büyütülür, sulanır. Yaşadığımız bu şiddet kasırgasında, özgürlüğün izini, sürekli ve sorumlulukla sürmek gerekir. Kendi şiddet deneyimlerimiz önemli bir çıkış noktası olabilir. Öncelikle kendi mağduriyetlerimizi görmeliyiz. Kendi deneyimimizden yola çıkarak, tüm egemenlik ilişkileri içinde mağdur olan toplumsal gruplarla bağ kurar, uğradığımız şiddeti, bunun etkilerini unutmadan ama buna sıkışmadan gündemimizi geliştirirsek kendi var oluşumuzu yaratabiliriz.

Bunun için, öteki olmanın avantajlarını terk ederek ama kendi deneyimlerimizi unutmadan yüzümüzü başkalarına dönelim. Bakmak ve dinlemek için. Emek harcamak ve şiddetin izlerini birlikte aşmak için. Sahici dayanışma örnekleri yaratmak için. Ötekilerle kurulan hakiki diyaloglar çatışmayı, kendini sorgulamayı, eleştiri ve özeleştiriyi, dönüşmeyi ve dönüştürmeyi sağlar.
Kendi deneyimini ötekinin deneyimleriyle birlikte yeniden düşünmek, geleceği kurmak açısından güç yaratır.
Bu gücü hissetmek çok güzel ve tüm sıkıntılara değer gerçekten…

Pınar Selek



(((Evden Uzakta / Pınar Selek çok yakında sıkı bir dağıtımla kaos çocuk parkı kolektifi eliyle dağıtılacak; esere kolektifi temsilen biçim olarak  kolektifin ilgi ve sorumluluk yazısıdır;
ve dahası bu aktif eyleme katılan (bu bilgilerin paylaşılması müthiş bir eylem)), "genişletme çağrısı" yapan bir yazıdır özde:: 

(((Lütfen Özenli ve Sorumlu Okuyun; Mümkünse Paylaşın)

.,.,




Bu çalışma Kaos Çocuk Parkı Kolektifi için bir prestij eseri olmanın çok daha ötesinde anlamlar taşıyor.

Bu çalışma pek çoğumuzun zihninde kalıplaşmış duygu ve düşüncelerde Kaos yaratacak. Eseri okuduktan sonra bu Kaos'un yeni ve hakiki sorular ve yanıtlarla temasımız için, kendi gerçekliğimizi aktif bir şekilde dönüştürmemiz için elzem olduğunu göreceksiniz. 

Üstelik bu ütopik bir gelecek meselesi değil; yine pek çoğumuzun muhatap olduğu tahakküm ve iktidar ilişkileriyle somut olarak ilgili; dahası bu kolektifin de omurgası olan Özgürlük Arayışı ile ilgili ve artık erteleyemeyeceğimiz bir güncelliğe sahip.

Çalışmayı okuyan pek çok kişiyi çok şaşırtacak bu çalışma, çünkü Pınar'ın yaşadığı zorlu ve katlanılmaz bir haksızlık içeren hukuki mücadelesi sadece bir ayrıntı; bu duruma rağmen bir mağdur ve bir kurbanla değil, tam da bu kendini yeniden ürettiren pasif zihniyeti pek çok şekilde hisseden, gözlemleyen ve handikaplarını ileten, insancıl bir çabayla müthiş deneyimler kazanıp, Özgürlük için dönüşen, dönüştüren aktif bir tavır sergileyen Politik bir Özneyle karşılaşacak okuyanlar.

(Bu çalışmanın özel bir mahiyette olabildiğince çok insana ulaşması için, hiyerarşik değil yatay kanallarla temasını kurmak, genişletmek için kolektifin tüm imkanlarını harekete geçirmesi bu Politik Eyleme hem anlam katacak hem de tamamlayacaktır.)

Eserin artık tıkanmış iktidar mekanizmaları karşısında Feminizm'e ve Antimilitarizm’e özellikle değindiğini ve görünürde atomize bireysel sıkıntılarımızın hiç de göründüğü gibi olmadığını; 
bunun kolektif meselemiz olduğunun sorumlu bir Sosyoloğun ağzından büyük bir titizlikle derlendiğinin altını çizmek istiyorum.

Bu çalışmayı da Pınar Selek, kendini araştıran olarak araştırılandan ayrıştırarak değil, son 30 yılın etik sorgulamalarından sonra çok başka bir yaklaşımla, diyalog kurarak, temas ederek, dokunarak, katılarak, etkilenip, etkileyerek, deneyimlerden, hatalardan öğrenerek hazırlamış..

82 sayfayı bir oturuşta okudum ve gözlerim bir başka doldu. Bazı kısıtlardan dolayı kolektif bazı konularda bir ağırlığı olan bireysel insiyatif almaya sıkışmıştı. Bu çalışmayla ilgilenilmesi, değerlendirilmesi, ve paylaşmak dahil sorumluluğunun alınması kolektifin bu kısıtını aşması için de çok elzem.. 

Lütfen yatay temas kanalları kurabilecek arkadaşlar kolektif koordinatörleriyle temasa geçsin. Bu kanallar sadece kitapevleri değil, bir örnekle somutlayayım; avukatlık stajı yapıyorum ve Ankara Barosu nezdinde girişimde bulunacağım. İlgili grup ve topluluklar, dernekler, üniversiteler vb. yatay kanalları oluşturuyor..

Önemle dikkatinize sunarım..

Bu emeğimiz temsil etmek istediğimiz değerlere ve özellikle bunları yaratan özneler olarak birbirimize sevgi ve saygımızı derinleştirecektir..

İçtenliğimizi ve hakikiliğimizi de..

Özgürlüğümüzü arayan bizler için, kalpten kalbe güzelliğimizi de..

Bu çok nitelikli bir eylem

Pınar'ın şahsında hayatın ve insanlığın çağrısına kulak veren, verecek olan herkese en içten teşekkürler..


Köksal Erdenoğlu