24 Haziran 2013 Pazartesi

İçimden Kuşlar Göçüyor // İnci Aral

"Belleğin dili yok. Bellek birbirine açılan sonsuz resimlerden oluşuyor. Ama hiçbir şeyi unutmuyor. Hiçbir siyahı, maviyi, beyazı ve bakışı, hiçbir duruşun kabalığını ya da anlatılmaz inceliğini. Bellek kimi zaman unutmuş gibi yapıyorsa bu, acıyı yeryüzünden kaldırmak istediğindendir."

(sayfa.19)

İnci Aral - İçimden Kuşlar Göçüyor

Gülün Gölgesinde // Charles Bukowski

Hiç bir şey, gerektiği gibi, hiçbir zaman olması gerektiği gibi değil, dedi insanlar.
Müziğin sesi, sözcüklerin yazılışı.
Hiçbir zaman olması gerektiği gibi değil, dedi, bütün bize öğretilenler, peşinden koştuğumuz aşklar, öldüğümüz bütün ölümler, yaşadığımız bütün hayatlar,
Hiçbir zaman olması gerektiği gibi değiller, yakın bile değiller.
Birbiri arkasında yaşadığımız bu hayatlar, tarih olarak yığılmış, türlerin israfı, ışığın ve yolun tıkanması, olması gerektiği gibi değil, hiç değil, dedi.
Bilmiyor muyum? Diye cevap verdim.
Uzaklaştım aynadan.
Sabahtı, öğlendi, akşamdı.

Hiçbir şey değişmiyordu.
Her şey yerli yerindeydi.
Bir şey patladı, bir şey kırıldı, bir şey kaldı.

Charles Bukowski, Gülün Gölgesinde

15 Haziran 2013 Cumartesi

İddia Makamının Savunmasına Savunma Makamının İddiası

Adalet Bakanlığının Cumhuriyet Savcılığı eliyle adliyede avukatlara müdahale edilmesinin savunması haberine,
gencbaro.org'da yayınlanan yorumum:

avukatlar acaba bir de adliyede neden eylem yaptılar, ankarada avukatlar neden eylem yaptılar, direnişe destek verdiler.. mahkeme kararlarını bile hiçe sayarak davranabileceğini dayatan bu siyaset kendinde bir sorun görmüyor da hukukun çiğnenmesi noktasında, avukatlarda mı görüyor.. tüm siyasi içeriğinden soyutlayarak bir utanç belgesi olması gereken bir soytarının beyanlarıyla kurulmuş bir mahkeme var ki.. bu şekliyle bu ülkenin tarihine densizlik olarak geçecek.. dahası olmaz mı, var tabi; danıştay iyi gerekçelendirilmiş ve temellendirilmiş doktrinel olarak da oturmuş kararlara karşı kararlar üretmeye başladı.. danıştay başkanı kamu hukukuna yapılan, pek de meşru olmayan müdahaleyi gayet doğru simgeliyor.. kamu hukukunun tahrip edilmesi demek bu.. bu iktidar döneminin başında danıştayın iptal ettiği davaları sadece okumak bile rahatsız edici bir algı oluşturmaya yeter.. halkın diline dolanmış, pelesenk olmuş tayyipçi yargı, fetocu yargı sözleri, televizyon kanallarında dile gelirken sert bir çıkış yapılmadı, çünkü bu lider zaten güçleri kendinde topladığının mesajını iletmek istiyordu.. açıkça tek figürde toplanmış, diktatöryal, otoriter bir güç istemi.. meşruiyeti geçelim, karmaşık bir toplumu kavraması ve ifade etmesi ve bir de yönlendirmesi bakımından gayet sağlıksız, tahakküm üreten bir siyasa.. bacakarasına burun sokacak kadar pervasızlaşan ve ciddi bir tepki toplayan hadsizlikler.. bu yaşanan olaylarda ise o ince kılıfına uydurma kısmı doğrudan es geçilerek tüm türkiye bilmesine rağmen doğrudan kurgu yoluna gidildi.. anaakım medya bakımından bu türkiyenin çok ciddi bir sorunudur.. hicap duyması gerekirdi demokrasiye inanan bir başbakanın..türkiye bunları -bir benzetmeyle- kustu.. nefret üreten ama üretmediği iddiasında olan tutarsız, ikiyüzlü, sahte, “şova dayalı” siyaset alanı kendini hücrelerine kadar ifşa etmiş oldu.. türkiyenin bunu kabul etmesi düşünülemez.. insan onuruna ve sınırları iyi kötü belli olan dostluk, kardeşlik ve barış etiğine böylesine bir dönemi kapsayan apaçık bir saldırı karşısında türkiye bunu kabul etmesin zaten.. susmadı ve kabul etmedi de.. bir tespitle bağlayarak bitirmek istiyorum.. avukatların da dahil olduğu hukukçular erkler ayrılığına, dolayısı ile siyaset ve hukuk arasındaki mesafeye çok duyarlıydılar, sonbaharda bu konular hakkında yüzeyden bir konuşma vardı.. hoşa gitmeyen pek çok şey olmasına rağmen somutlayan bilgileri paylaşmıyordu tanıdığım avukatlar ve hakimler.. kısa maniar cümleler dışında.. ancak özellikle baroların insiyatifindeki bu duyarlılık ve tepki siyasetten çok hukuka dayanıyor, hukukun tanıdığı özgürlüklerin ihlal edilmesine, hukukun koruduğu haklara rağmen devletin hukukdışı eylemlerine.. bu nüans önemlidir ve hukukçulara meşru ve etkin bir alan yaratacaktır..
sevgiyle ve dostlukla..
St. Av. Köksal Erdenoğlu – Ankara

Sürekli Portakal Kabukları // Lokman Kurucu

...
kavga etmiyorlar
cam kırmıyorlar
jilet kullanmıyorlar
intihar etmiyorlar
polis taşlamıyorlar
küfür etmiyorlar
nefret etmiyorlar
sevmiyorlar
gülmüyorlar
ağlamıyorlar
sürekli portakal kabukları süpürüyorlar
sürekli portakal kabukları süpürüyorlar
sürekli portakal kabukları süpürüyorlar
sürekli portakal kabukları
sürekli portakal
sürekli port
sürekli port
sürekli port port
port
püfff
fısssss

Taksim Taksim 2013

12. Gün

İNSANLAR DİRENİŞE KATABİLECEKLERİ HER ŞEYİ KATIYORLAR

-Taksim komünü nasıl işliyor?

Gezi parkı şu an 24 saat açık bir organizmaya benziyor. 24 saat açık ve uyanık bir komün. İnsanlar bir taraftan sabaha kadar herhangi bir saldırıya karşı barikat başındalar, diğer yandan ise festival havasında eğleniyorlar. İnsanlar yiyecek taşıyorlar, börek, süt, su, bakliyat, çorap, gözlük, giysi, döşek, akla gelebilecek ne varsa kim hangi işle uğraşıyorsa buraya ne katabilirse katıyor. Sonra bu getirilenler Taksim’e gelen halka ücretsiz bir biçimde dağıtılıyor. Bütün ihtiyaçlarınızı şu anda Devrim marketten karşılayabilirsiniz. Müthiş bir örgütlenme var, geçen Cuma’dan bu yana Taksim meydanı özgürleşti. Şu anda insanlar bir taraftan karnaval gibi bir devrim havasıyla eğlenmekte. İnsanların moral anlamında düzeldiklerini, kendilerine güvenlerinin arttığını, kendi iradelerini ellerine aldıklarını görebiliyoruz. Sağlıktan, temizlikten, günlük ihtiyaçlarına kadar insanlar burada bütün yaşamı örgütlüyorlar. Şu anda tüm bu ihtiyaçlar parkta gideriliyor. Hatta estetik ihtiyaçları bile karşılanıyor. Mesela bale sanatçıları bale, tiyatrocular tiyatro performansları, çeşitli müzik grupları müzik yapmakta. Parkta ayrıca bir revir açıldı. Burada her türlü sağlık ihtiyaçlarınızı giderebiliyorsunuz. Bütün bu giderleri sağlayan da halkımız. Ya eyleme katılarak bu desteği veriyorlar ya da yiyecek, giysi takviyesinde bulunarak. İnsanlar bir yandan direnirken, diğer yandan yeni bir yaşam örgütlediler. Çok ilginç örnekler de yaşandı. Mesela ülkücüler, tinerciler önce ürkerek yaklaşıyorlar masalara, bir şey almak istiyorlar, para vermek istiyorlar ücretsiz olduğunu, dayanışma için yaptığımızı söyleyince çok şaşırıyorlar, “ hayatımda ilk defa böyle bir şey gördüm” diyorlar. Daha önce siyasi nedenlerle sosyalistlere düşmanca yaklaşan insanlar bile bu durumdan çok hoşnut oluyorlar ve şaşırıyorlar. Direniş yeni bir bilinç düzeyini ortaya çıkarttı. Bu bilinç durumu bir direniştir, insanların sonuna kadar bireyleştirildiği, kimsenin kimseyi düşünmediği, her koyun kendi bacağından asılır mantığıyla hareket ettiği bir dönemde insanlar ilk kez yanındakini fark etmeye başladı. Takas yoluyla bir hayat idame ettirmeye başladılar. Benim ihtiyacım çaysa yan çadırdaki insanlardan çay alıyoruz, onların başka bir ihtiyacı varsa onu gidermeye çalışıyorum. Paranın, çıkar ilişkilerinin hükmünü yitirdiği, dayanışmanın öne çıktığı minimal anlamda bir hayat kuruldu Taksim’de. İnsanlar sınırlı bir alanda da olsa ilk defa yıllar sonra kendi istedikleri, düşündükleri gibi yaşamaya başladılar, kendilerini örgütleme deneyimini yaşamaya başladılar. Kadınlar, Kürtler, Aleviler, sosyalistler, LGBTT üyeleri, işçiler, muhafazakarlar buraya destek verdi. Akla gelebilecek herkes istediği gibi konuşuyor, örgütleniyor, kendi sembolleriyle kendini anlatıyor, şarkılarını, şiirlerini söylüyor. Bir özgürlük alanının tüm nimetlerinden faydalanıyorlar.



-- 
arti::
--

14. gün


Tüm Dünya’ya sesleniyoruz.
11 Haziran 2013

Taksim Gezi Parkı’na 14. günü sabahında başlayan polis şiddeti, gece yarısı itibariyle devam ediyor.

Sabah saatlerinde polisin acemice senaryolaştırdığı provokasyon oyununun tutmaması üzerine sürdürdüğü gaz bombalı saldırı sonrasında yüzlerce yaralanma, bu yaralılar arasında çok sayıda beyin travması geçiren insanda bulunmaktadır. Yoğun gaz nedeniyle Taksim Meydanı çevresinde tüm hayvanlar ve kuşlar ölmektedir.

Taksim Meydanında ve Gezi Parkı’nda bulunan insanlarımız, çocuklarımız tüm saldırılara onurlarını korumak için ölümü göze alarak direnmeye devam etmektedir.

Hükümetin bizzat emriyle yürütülen polis şiddetinin durdurulması için tüm Dünyayı tepki göstermeye, halkımızı desteğe davet ediyoruz.

TAKSİM DAYANIŞMASI


-- -- --
cnnturk:::


 

-- -- --
Reuters:::



--

Ülke çapında 3 genç hayatını kaybetti, onlarca genç ağır yaralandı.. Sadece şov yapmak edepsizliktir başbakan!

imza: oldukça herkes..



Hükümdar // Sadi-i Şirazi

hükümdarın sözüne karşı gelmek
kan revan içinde kalmak demektir
hükümdar öğle vakti derse: gece oldu
sen de şöyle de: "işte ay, işte gezegenler"
 

Sadi-i Şirazi

..... // Cemal Süreya

...........................................................
Zaman mı? değil zaman.

Biz yeni bir hayatın acemileriyiz
Bütün bildiklerimiz yeniden biçimleniyor
Şiirimiz, aşkımız yeniden,
Son kötü günleri yaşıyoruz belki
İlk güzel günleri de yaşarız belki


Bir kırıldık daha da kırılırız

Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.



Cemal Süreya

Görmedik! // Ece Ayhan

GÖRMEDİK!

1. Avcılar gazalları öldürür Anadolu balkanlarında. Gazal kaçar yaralanmışsa, avcı kovalar.

2. Çilli gazal bir tebeşire sığınsın sözgelimi ya da bir dünya dergâhına. Avcı da dalar.

3. İki yeniyetme kara tahtayı siliyorlardır ya da çamaşırlarını çiteliyorlardır.

4. “Buraya giren bir gazal gördünüz mü?” der Şahmârdân.


5. Sınıftaki ya da avludaki gazallar; tarihten 1971 yaz ayları Çengelköyü’ne geliyoruz; “hayır” derler, “görmedik!”

ece ayhan

Elim Aya'm // Fazıl Hüsnü Dağlarca

15-16 Haziran Direniş şiirlerinden biri daha....

YÜRÜYEN İŞÇİLER KAPILARINDA İSTANBUL’UN

Yürürüz devrim gününde
Bütün Ulusun önünde
Toprak bu yurt denen toprak
Bu yurt benim elim aya’m
Bu yurt benim elim aya’mla kurtulacak.

İşçi yürür mü yürür ya
Koca illere varır ya
Ağayı beyi görür ya
Kalmadı gerçeğe uzak
Bu yurt benim elim aya’m
Bu yurt benim elim aya’mla kurtulacak.
Ölü girer gecesine
Ulaşır dağ yücesine
Bittim dedim nicesine
Sustular taşlar gibi bak
Bu yurt benim elim aya’m
Bu yurt benim elim aya’mla kurtulacak.

Kişi kişiye kul değil
Neden karanlık al değil
Yeryüzü uzun yol değil
Varılır gökler aşarak
Bu yurt benim elim aya’m
Bu yurt benim elim aya’mla kurtulacak

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

Yakı // Sinem Sal

15.06.2013
00:20

böyleydi insanlı dünya
olmayanını görmek için
taş olmak gerekti
zira insandık hâlâ
...

arsızca yardığım ağaçtan özür dileyecek ben yıldırım
zannederim aşağıdan anlaşılmadı düşüşüm o yüksekten
her şey orada yalnız boşluk ve yalnız su iken
kudretime inanıp sövmeyi ihmal etmedi insanlık
ayırmamla ikiye ağacı yitirmem varlığımı
aynı saniyesine gelmişken dünyanın
arsızca araladığım gövdesini değildim incitmeye niyetli
yukarıdan bırakılanın kaderinden çok
üstüne bırakılandı önemli
neticede düşen hazırlıklıdır parçalanmaya

-kendini ikna edersen
hafifletilir suçun-

hayvanca katlettiğim kuştan özür dileyecek ben taş
fırlarken sapanından çok kahraman
ve öldürürken kuşu bir o kadar
düşünce avla birlikte yere tepemde iki ayak
eğilip alırken hayvanı
dedim içimden hangimiz zalim

-beni yalnız bırakırsan
peşinden gelirim-

hızla deştiğim beynini parçalarken ben mermi
yol alırken arzu, varınca suç
olarak geçerken insanlık tarihine
dedim pardon ama ölü gibidir bir mermi
öldürünce aniden

-beni serbest bırakırsan
suçlusun çok-

üstünde kuluçkaya yatsam
belki dedim çatlar dünya

çobanın sürüsü aşmış gibi çitleri
bırakıp gidince arkasında büyütenini
ben varmışken tepesine gezegenin
çağrılmak için geldiğim yere geri
kulaklarımı dağıtırken çobanın sesi
bir uzun hava
sürüyle birlikte en çok
parçaladım derken dağları
kapaklanınca üstüne dünyanın
tam inanmışken kehanetime
üfledi ikinci kez İsrafil

bilmem neden
belleğim dertli çok