28 Mayıs 2013 Salı

Nietzsche Ağladığında (Retreat) // Irvin D. Yalom

"Neredeyse hiç kimse aşk acısından kaçamıyor. Goethe bunu biliyordu, Genç Werther'in Acıları'nın bu kadar etkileyici olmasının nedeni de bu: Onun aşk acısı her erkeğin yaşadığı bir hakikate dokunuyordu. Eminim siz de böyle bir şey yaşamışsınızdır."
...
"Genç Werther, dediniz," diye devam etti Nietzsche, "ama size Goethe'nin sözlerini hatırlatacağım: 'Siz adam olun da beni izlemeyin, siz siz olun! Yalnızca siz!' Ama bu cümleyi kitabın ikinci baskısına koyduğunu biliyor musunuz? Çünkü bir sürü genç, Werther'i örnek alarak intihar etti! Hayır Josef, asıl sorun size kendimi anlatmak değil, sizin kendinizi bulmanıza ve ümitsizlikten kurtulmanıza yardımcı olmak. Evet, şimdi gelelim rüyanızdaki o usturaya?"
...
"Bütün büyük düşünürler intiharı akıllarından geçirmişlerdir," dedi Nietzsche. "Geceyi çıkarmamıza yardım eden rahatlatıcı düşüncelerdir bunlar." Gözlerini açıp Breuer'e döndü. "Size yardım etmek için başka bir şey yapalım diyorsunuz. Nasıl bir şey?"

Irvin D. Yalom / Nietzsche Ağladığında (s256-257)

Nietzsche Ağladığında (Response) // Irvin D. Yalom

"Bir keresinde bana bu saplantının mantar ya da yabani otlar gibi olduğunu söylemiştiniz.. Buna katılıyorum ve uzun zaman önce zihnimi başka türlü beslemiş olsaydım bunların böyle kök salmış olmayacağına da katılıyorum. Ama artık iş işten geçti, onlar orada ve yok edilmeli, sökülüp atılmalı. Sizin önerdiğiniz yol çok yavaş."
Nietzsche sandalyesinde huzursuzca kıpırdandı. Breuer'in eleştirilerinden rahatsız olduğu açıktı. "Bunu yok etmek için özel bir öneriniz olacak mı? Ben bu saplantıya esir oldum: Ondan nasıl kaçacağımı bilmeme izin vermeyecektir. İşte sizden böyle bir acıyı yaşadıysanız ondan nasıl kurtulduğunuzu anlatmanızı istememin sebebi bu."
"Ama geçen hafta, uzak bir noktadan kendinize bakın derken yapmaya çalıştığım da buydu zaten," diye karşılık verdi Nietzsche. "Evrensel bakış her zaman trajedinin etkisini dağıtır. Yeterince yükseğe tırmanabilirsek, o trajedinin artık trajik görünmediği bir yüksekliğe de erişebiliriz."
"Evet, evet, evet." Breuer giderek daha fazla öfkeleniyordu. "Bunu düşünsel olarak algılayabiliyorum. Yine de Friedrich, 'o trajedinin artık trajik görünmediği yükseklik" fikri benim kendimi iyi hissetmeme yardımcı olmuyor. Sabırsız görünüyorsam beni affedin, ama bir şeyi entelektüel açıdan bilmek ile duygusal açıdan bilmek arasında dağlar kadar fark var. Ölüm korkusuyla uykumun kaçtığı geceler kendime Lucretius'un düsturunu hatırlatıyorum: 'Ben varken ölüm yok, ölüm varken ben yokum'. Bu son derece makul ve çürütülemeyecek kadar sağlam bir gerçek. Ama ciddi ciddi korktuğum zamanlar, bu hiçbir işe yaramıyor, korkularımı gidermiyor. İşte felsefenin uzanamadığı yer burası. Felsefe öğretmekle bunu hayata uygulamak arasında dağlar kadar fark var."
"Asıl sorun Josef, insanları etkilemek için aklı bir kenara bırakıp daha aşağı düzeydeki becerileri kullanırsak, elimize geçenin daha değersiz ve daha aşağı düzeyde bir insan olacağıdır. İşe yarayan bir şey istediğinizi söyledeğinizde duygularınızı etkileyecek bir şey istediğinizi söylemek istiyorsunuz. Evet, bunun da uzmanları var elbet! Peki kimdir onlar? Rahipler! Onlar etkilemenin sırlarını iyi bilirler! İlahilerle sizi idare eder, göğe yükselen kuleleri ve kubbeleriyle bizi bodur bırakırlar; boyun eğme arzusunu kamçılar, doğaüstü kılavuzlar, ölümden korunma, hatta ölümsüzlük vaad ederler. Ama bir de aldıkları bedele bakın; din köleliği; zayıfa karşı hürmet; hareketsizlik; bedene karşı, zevke karşı, bu dünyaya karşı nefret. Hayır, bu tür bir yatıştırma yolunu, bu insanlık dışı yöntemi kullanamayız! Aklımızı keskinleştirmek için daha iyi yollar bulmalıyız."
...
"İzin verirseniz bunu açıklamak istiyorum Josef. Bir dostum var, daha doğrusu vardı, adı Paul Rêe; kendisi bir filozoftur. Her ikimiz de Tanrının öldüğüne inanıyoruz. Bu dostum, tanrısız bir yaşamın anlamsız olduğuna karar verdi ve şu anda duyduğu acı o kadar büyük ki intiharla dans ediyor: Gerektiği zaman kullanmak üzere kolyesinde zehir taşıyor. Oysa benim için tanrısızlık, coşkuyla dolmak için büyük bir fırsat. Özgürlüğümün tadını çıkarıyorum. Tanrılar var olsaydı bize yaratacak ne kalırdı diye soruyorum kendi kendime. Ne demek istediğimi anlıyor musunuz? Durum aynı, alınan duyum verileri de aynı, ama işte karşınızda iki farklı gerçeklik!"

Irvin D. Yalom / Nietzsche Ağladığında (s258-259)

Nietzsche Ağladığında (Rebirth) // Irvin D. Yalom

...
"Siz onu tanıdığınız diğer kadınlara göre yargılıyorsunuz. Ama hata yapıyorsunuz, onu tanıyan herkes benim gibi düşünüyor. Onunla alay etmek size ne kazandırıyor?"
"Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da erdemleriniz ayağınıza dolanıyor. Siz de alay etmeyi öğrenmelisiniz! Bu çok sağlıklı bir yoldur."
"İş kadınlara gelince fazla katı bir insan oluyorsunuz Freidrich."
"Siz ise Joseph, bu konada fazla yumuşaksınız. Neden onu korumak zorunda hissediyorsunuz kendinizi?"
Yerinde oturamayacak kadar huzurlanan Breuer ayağa kalkıp pencereye doğru yürüdü. Bahçeye gözattığında gözleri sargılarla bağlı bir adamın bir eliyle hemşire'ye sıkı sıkı yapışmış, diğer eliyle tuttuğu bastonunu pıt pıt yere vurarak ilerlemeye çalıştığını gördü.
Pencereden dışarı bakmaya devam eden Breuer omzunun üzerinden konuştu. "Sizin için ona saldırmak kolay. Onu görseydiniz eminim farklı bir tonda konuşuyor olacaktınız. Onun önünde dizleriniz üzerinde çökerdiniz. Bertha son derece gözkamaştırıcı bir kadın; o kadınlık sembolü Truvalı Helen'dir. Son doktorunun da ona aşık olduğunu zaten söylemiştim size."
"Yani, şimdiki kurbanı."
"Freidrich," diyen Brueuer, Nietzshe'ye bakmak üzere başını çevirdi. "Siz ne yapıyorsunuz? Sizi hiç böyle görmemiştim! Neden onun üstüne bu kadar gidiyorsunuz?"
"Ben sadece sizin istediğiniz şeyi yapıyorum, saplantınızın üstüne gitmenin başka bir yolu bu. Acınızın bu kısmı gizlenmiş bir hınçtan kaynaklanıyor. Sizi tutan bir şey var, bir korku, bir zaaf, öfkenizi ifade etmenizi engelliyor. Bunun yerine yufka yürekliliğinizden gurur duyuyorsunuz. Zorunlulukla yaptığınız şeyleri erdeme dönüştürmeye çalışıyorsunuz. Duygularınızı derinlere gömüyor ve sonra da hınç hissedemediğiniz için kendinizi azizlere benzetiyorsunuz. Anlayışla yaklaşan doktor rolünü unutuyorsunuz; siz o rolün kendisi oluyorsunuz, kendinizi öfkelenemeyecek kadar iyi birisi gibi görüyorsunuz. Josef, küçük bir intikam iyi bir şeydir. Bastırılmış hınç insanı hasta eder!"
Breuer başını iki yana salladı. "Hayır Freidrich, anlamak affetmek demektir. Bertha'nın semptomlarının her birinin köküne kadar indim. Onun içinde kötülük yok. Eğer ille de bir şey var mı diye bakarsanız, yalnızca fazla iyilik bulursunuz. Bertha babasının ölümüyle sarsılıp hasta olan cömert ve fedakar bir çocuk."
"Bütün babalar ölür; sizinki de, benim ki de, herkesinki de, bu onun hastalığına açıklama getirmiyor. Ben eylemi severim, bahaneleri değil. Bertha için, sizin için bahane zamanı geçti." Nietzsche defterini kapattı. Görüşme sona ermişti.
...

Irvin D. Yalom / Nietzsche Ağladığında (s261-262)

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Pitaya // Vikipedi




Pitaya / Vikipedi

Pitaya, bilimsel anlamda Hylocereus cinsi çeşitli kaktüs türlerinin (tatlı pitaya) olarak adlandırılan meyvesidir.

İngilizcede ejder meyvesi (ing: dragon fruit) olarak da adlandırılır. İngilizcedeki bu ad Asya dillerindeki adlarının tercümesidir. Çince huǒ lóng guǒ 火龍果/火龙果 "ateş ejderhası meyvesi" ve lóng zhū guǒ "ejderha mücevheri meyvesi", Vietnamca thanh long (yeşil ejderha), Endonezce buah naga "ejderha meyvesi" olarak da adlandırılır.

Bunun yanında çeşitli toplumlarca çilek armudu gibi adlarla anılmaktadır.

26 Mayıs 2013 Pazar

Kuşlar Altın Arabalar Elmas Gölgeler VIII // İlhan Berk

VIII

Nehirler
nehirler yürürken

zaman durur.

İlhan Berk

 

-kuşlar altın arabalar elmas gölgeler -akşama doğru

Hatta Bütün Çizgilerinde Dünyanın // Soner Dayan



hatta bütün çizgilerinde dünyanın
 

Tunçtan portreler arasında,
Güneş ve Tanrı bilgisi…

Birden bir düzlüğe ulaşıyoruz.
Öldük,
Ayrıldık sanıyorlar ya da.
Sayılarla tanışmış bedenler,
Ele veriyor kendini orada !

Hiçbir yerde.

Bitkinin özünde saklı kalanı;
Hafif, incitmeyen bir müzik.

Bir kırık kemiğin son sıcaklığı;
Birazdan başlar,
Hep başlayacak tükenişiniz.
Siz,
Daima yüzünüz sanacaksınız.
Benim gözlerimi…










Evsiz adamların ucuz odalarda,
Sevişip uyumalarının da tarihi…

Yaşamın parçaları.
Yaşamın parçaları,
Her sabah yeniden dağılan !

Orada,
Adamın ortasında bir sokak;

Beni bırakıp durmayın.



Soner Dayan

Rimbaud'nun Ölümü /kçp



Kaos // James Gleick




  

Kaos – James Gleick

Onsekizinci yüzyıldan bu yana görülen bir rüya var; buna göre bilim, şeklin uzay içindeki evrimini atlamıştır. Bir akışı düşündüğünüzde, bir akışı düşünmenin birçok yolu vardır, iktisatın akışı ya da tarihin akışı. Akış önce tabakalar halindedir, sonra çatallaşıp çok daha komplike bir duruma, hatta salınımlı bir hale geçer. Daha sonra da kaosa dönüşür.
Şekillerin evrenselliği, boyutsuzluğu aşan benzersizlikler, akış içindeki akışların yinelenme gücü, bütün bunlar değişme denklemlerine ilişkin standart diferansiyel hesaplama yaklaşımının kapsamı dışında kalmaktadır. Fakat bunu görebilmek kolay olmamıştır. Bilimde problemler mevcut olan bilimsel dille ifade edilir. Libchaber’in akışlara ilişkin sezgilerini ise bugün de dâhil yirminci yüzyılda ifade edebilecek tek dil şiir dili olabilir.






____

çocuk parkında
şeytan taşları arasında
ve çakılla
şeytan olanı taşla

kaosla
kozmosla oyuna..

oy/un/a cahar,:
ar-ı cah..


20 Mayıs 2013 Pazartesi

İnehsit - Doğum Tanrıçası // Vikipedi

İnehsit - Altay Şamanizminde doğum tanrıçası. İnehsit Hanım veya İyehsit Hatun olarak da bilinir.

Özellikleri

Güçlü gülüşleriyle doğum yapan kadına hatta doğuran ev ve ahır hayvanlarına yardım eder. Gülüş Türk kültüründe farklı bir öneme sahiptir. Bolluk, tokgözlülük gibi anlamları vardır. O yüzden bir şaman doğarken gülerek hayata başlar. Bir kadının yapılan bir törenle kriz halinde güldürülmesi onun kısırlıktan kurtulacağı anlamına gelir. Kahkaha cinselliği çağrıştırır. Gülüş bazen ölüyü bile diriltir masallarda.

Etimoloji

(İye/İne/Ene) kökünden türemiştir. Anne ve sahiplik anlamları içerir. Türklerde bazı boylarda kutsal olarak kabul edilen inek kelimesi ile aynı kökten türemiştir. Moğolcada İneh sözcüğü gülmek demektir, ve Tunguz dillerinin tamamında da yine gülme anlamı içerir. Gülmek sihirli bir olgu olup bereket getirdiğine inanılır.

İye sözcüğü ile de alakalıdır. İyi ve İyilik sözcükleriyle de aynı kökten gelmektedir.

18 Mayıs 2013 Cumartesi

Kolera // Sezer Atasyas

kolera

Genzi yakan bir zifir kokusu ellerinde
Yırtık postallar,delik cepler dolu kaldırım dipleri
Kolerada kıçını yırtıyor bir külhan
Şakağında baba yadigarının dumanı tüten namlusu
Denizi kıskandıracak mavi gözler bürünmüş siyaha…
Köşede renksiz bir dizi alev tenekelerden taşan
Sokak kızgın,sokak öfkeli,sokak bir baba yadigarı…
Koleranın damarları çıkıyor esmer gerdanlardan
Dokunsan patlayacak,dokunmasan volkan gibi…
Bir erkek bir erkeğin dudağında gözleri kırmızı şarap
Tadından yenmez özgürlükler dolaşıyor dilden dile…
Fakir ve gurursuz bu gece kolera,önüne geleni eziyor,arkasında kalan umur değil…
Postal içi esrar,kemer dibi sustalı…
Kavgası var koleranın koleralı olmayanlarla…
Kıçını yırtıyor bir külhan…ağır adap, hafif meşrep…
Kevaşeler daha bir yosma,eşcinseller daha bir cesur…
Bir erkek bir erkeğin dudağında.
Denizi kıskandıran mavi saklanmış bir şehvetin kucağına…
Yangınlar var mahallede söndürmesi mümkün değil…
Kavgası var koleranın kolerayı anlamayanlarla..
Sokak kızgın,sokak öfkeli,sokak bir ana yadigarı…
Sersefil hayatların,esrar kokulu rüyaların, dansı var kolerada
Küfelik olmuş bir külhan kıçını yırtıyor minare dibinde
Kolera hayran,kolera şaşkın,kolera sarhoş bu gece
Bir afet sesini kesiyor nağraların,gür çınarlar titriyor bu gece
Devri devran diyor külhan ,bıyık altı bir çocuk gülümsemesi

Şarap kızılı bir lilith kolerada ,meydan okuyor ademe de havvayada
İnançsızların sığınağı,inanların düşmanı olmuş kolera
Erkekli kadınlı dönüyor sarma kurular,renkler girmiş birbirine…
Postal içi nasır,kazak üstü ceket kolera…üşümek yasak bu gece..
Bir varoş ,dünya olmuş dönüyor soldan sağa,
Kolera yayılıyor tıpkı bir hastalık gibi…
Her yerde kol geziyor kolera…
Uzun etme diyor lilith bir sokak ağzıyla…
Kalemler kırılıyor,dünya yeniden şekilleniyor kolerada…
Dünya kolera olmuş,saklanmaya gerek görmüyor
Sokak kızgın,sokak öfkeli,sokak bir elzem olmuş koleraya….


(Sezer Atasyas / Bazı Günler - kçp Fanzin)

Aşk Saati // Köksal Erdenoğlu

aşk saati

aş ve k dersek, h10, k14;
10:14 bir aşk saati (iletişime uygun bir simge elde ettik)

biraz da sanat yapalım::

10 balıkesir, 14 bolu;
şimdi kesiri atalım, u dönüşü de yasak olsun;;

ne çıktı.,
çıkar genelde, inmez ama düşer derler.,
insan aşka düşer derler.,

o çıktı::
balıbol.,.,

ke

Ah Mana Mu // Handan Gökçek

"Söylemedim bu rüyayı size, suya anlattım,
güzel rüyaları suya anlatacaksın ki gerçek olsun."


ah mana mu / Handan Gökçek

Fall Or // Samuel Beckett

ya da bırak gitsin o kız bir cennet ve sonra
sonra kilometrelerce sadece rüzgâr
ve suda sessizce emekleyen kamçı izleri
ve rüzgârda enkaza dönen
lağvedilmiş insan aklı.

uzak kıyılarda tamamen bitmişlerden bir çete
aklın kirişini onaracaktı güya:
"Fallor, ergo sum!"
("Aldanıyorum, öyleyse varım!")

Samuel Beckett

8 Mayıs 2013 Çarşamba

Amme Sûresi // Kuran-ı Kerim

O halde dileyen Rabbine varacak bir yüz, bir yol edinsin, çünkü O gün kişi ellerinin ne takdim ettiğine bakacak ve kâfir diyecek ki: "Ah ne olaydı, ben bir toprak olsaydım?"

Kuran-ı Kerim / Amme Sûresi (39-40)

2 Mayıs 2013 Perşembe

Doğru Olan // Bachmann

Doğru Olan


doğru olan kum atmaz gözlerine
uyku ve ölüm, yalvarır sana onu almak için
çünkü senden bir parçadır ve her acının öğrencisi
doğru olan, taşını iter mezarının ötesine.

alabildiğine derinlerde ve solgundur doğru olan
tohumda, yaprakta ve tembel bir dilin yuvasında
bir yıl, bir yıl daha ve bütün yıllar boyunca
doğru olan, zamanı yaratmak yerine, ödeşir onunla

doğru olan, saçlarını ayırırcasına bir çizgi çeker yeryüzüne
tarayıp atar düşleri, çiçekleri ve ısmarlananları
giderek dolar tarağın dişleri, koparılmış yemişlerle dolu
saplanır sana ve içip bitirir bütün sende kalanları

doğru olan hareketsiz kalmaz, belki de onca
her şeyini ortaya koyduğun yağma seferine kadar
onun kurbanı olursun, yaraların açıldığında
aslında ele verir seni başına gelenler

ay yükselir, beraberinde buruk içkilerin tadıyla
iç kendi payını, acıtan bir gece başlar
tek bir dal olsun kurtarılmazsa
atıklar güvercinin tüylerini yolar

zincirlerin ağırlığıyla kenetlenmişsin dünyaya
gelgelelim doğru olan çatlatır duvarları
uyanırsın ve yolunu bulmaya çalışırsın karanlıkta
yöneldiğin, kimsenin bilmediği bir çıkıştır

Bachmann