15 Ekim 2012 Pazartesi

Sev-ebilmek // ke

Sev-ebilmek
I am a human-being,
here:
kendini doğurup, kendini yiyen bir miti, meddi ve ceziri tattıran bir tanrıçayı, bir aynayı, bir tanığı, gecene gözkulak olan o sırdaş dostu; Ayı sevebilmek,,,
(kafadan girdim, başım göğe çevriliyken, ama daha sade yazacağım, ruhumuza küçük küçük raptiyeler çakacağım, o raptiyelerle çizeceğim deseni,
imgelerin diliyle konuşan bir şair gibi değil de, bir aziz gibi konuşacağım daha çok, doğru, dosdoğru)

güneşi yani Şemsi sevebilmek, Mevlanayı: Şemssizliği de, bulutları ve yağmuru ve karı da,,,

bir dudak, bir göz, bir ten, bir kalp olan, o narin terennümü, kadını sevebilmek, kokusuyla bile sarhoş edebilen aşkını sevebilmek,,,

sevişmeyi sevebilmek,,,

tanrının sesi olduğunu bildiğim, -belki de bir tek bunu tam olarak biliyorumdur,-,
keyif ve haz pınarı, vecdin anahtarı, insanı “iç”lendiren, bedenine raksın ateşini
sokan müziği sevebilmek,,,
—(insan sevdiği şeye karşı ilgi duyar, merak besler, 12 nota sistemi mesela, katı bir matematiktir, iki oktav arasındaki dalga boyu uzunluğu tam iki katı artmaktadır ve bu tam onikiye bölünmüştür,,,
layıkıyla enstrüman çalmak, ölüyü diriltmek, onu konuşturmaktır;
tanrı benim için bir enstrüman, intihar mı ettiği yoksa bir cinayete mi kurban gittiği belli olmayan o meftayı,
((müslümanlar kızmasın ama bence mumyası hala Kabe’de ihtişamla yatıyor, hem belki de sadece O var, hem belki de Ben yokum!))
önce diriltiyorum, sonra konuşturuyorum)—


kutlarım diyebildiğiniz ama kıyasıya da eleştirdiğiniz bir tanrıyı sevebilmek,,,
(tanrı: dört tane gözüm, altıtane kolum, iki tane aklım var, ben: doğrudur, tanrı: ama bütün numaram bu değil, ben: doğrudur,,,)

evreni sevebilmek, o devasa (gerçekten devasa) ateştoplarını, ışığın hızını, evren kendi kendine bu hale gelmişse bu da bir mucize diyen evrimi sevebilmek,,,

çiçekleri sevebilmek, çiçeklerin de teni vardır, gül hele,,,
dikenleri sevebilmek, hele gülün dikeni, o diken, o ince keskin diliyle bize hayatın en anlamlı uyarısını yapmaz mı, beni sev, ama dalımdan koparma,,,

tebessümü ve kahkahayı sevebilmek,,,

gerçek bir iyiliği, aydınlık bir doğruluğu, öğretici bir kötülüğü sevebilmek,,,

gururu ve onuru sevebilmek,,,

cesurluğu, uçurumları ve girdapları sevebilmek,,,

edebi ve edepsizliği sevebilmek,,,

kendini sevebilmek,,,
ötekini, yabancıyı sevebilmek,,,
yapamayanları ve yapanları sevebilmek,,,

ezilen, insan; İnsaN, diyebilen bir politik şiarı sevebilmek,,,

sokakları ve caddeleri, şehirin damarlarını sevebilmek,,,
evini, yurdunu sevebilmek,,,

ağaçları, kökleri ve dalları sevebilmek,,,

güveni ve belirsizliği sevebilmek, düzeni ve kaosu, kesinliği ve ihtimalleri,,,

o binbir gözlü tarihi, onun ovasında çiçek açmış kültürleri, medeniyetleri sevebilmek, imparatorları, dervişleri,
ve entellektüelleri,,,

ilkelliği sevebilmek,,,

dünyayı sevebilmek,
onu tükettiğimiz gerçeğinin canımı yakmasını sevebilmek,
insanın kimi hallerine içimin kalkmasını
sevebilmek,,,

çıkmaz sokağa, bu bir çıkmaz sokak dediğin anı sevebilmek,,,

limon sarısını, nar çiçeği kırmızısını, denizin mavilerini, sütlü kahve rengini, renkleri sevebilmek,,,

doktorları ve öğretmenleri, aileni ve dostlarını sevebilmek,,,

peki diyebilen insanları sevebilmek,,,

parfümleri ve ayakkabıları; kotu sevebilmek,,,

karidesi ve tekiri,
mantıyı ve pizzayı,
rakıyı ve birayı sevebilmek,,,

sırları ve esrarları sevebilmek,,,

genetiği ve fotonları biliyoruz, bunu sevebilmek,,,

şansı ve şanssızlığı, huzuru ve huzursuzluğu, mutluluğu ve mutsuzluğu, yazgıyı sevebilmek,,,

çocukları ve yaşlıları ve kuzuları sevebilmek,,,

akıllıları ve delileri sevebilmek,,,

bilgeleri, şairleri, aşıkları
(-onların sözcüklerini, kendi(nin-işte bu nin suresi-) sözcüklerini-) sevebilmek,,,

ırmakları ve kuşları, incileri, taşları, eksikliğimden dilime varmayan binbir envai şeyi sevebilmek, eksikliğimi ve tamlığımı sevebilmek,,,

hayatı(nı-nı suresi-)
ve
ölümü(nü-nü suresi-) sevebilmek,,,

are you there?
ke

///31-12-2010///

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ula sen yormazsın şimdi kendini., yor/ula.. .).)