31 Ekim 2012 Çarşamba

Gülün Adı // Umberto Eco

 William çok hoşnut görünüyordu. Elinde, en sonunda çözdüğü, Venantius’un parşömeni vardı. Birlikte saygısız kulakların erişemeyeceği hücresine gittik; bana okuduklarını çevirdi. Burç alfabesiyle yazılmış cümlelerin ardından (secretum finis Africae manus supra idolum age primum et septimum de quatuor), Yunanca metinde şunlar yazılıydı:
    Arıtıcı korkunç zehir…
    Düşmanı yok etmek için en iyi silah…
    Alçakgönüllü, aşağılık ve çirkin kimseleri kullan, onların kusurlarından tat al… Onlar ölmemeli… Soyluların ve güçlülerin evlerinde değil, köylülerin köylerinden, bol bol yiyip içtikten sonra… Bodur gövdeler, çarpık çurpuk yüzler.
    Kızoğlan kızlara saldırıyorlar, orospularla yatıyorlar, kötü değil, korkusuz.
    Farklı bir gerçek, gerçeğin farklı bir imgesi…
    Saygıdeğer incirler.
    Utanmaz taş düzlükte yuvarlanıyor… Gözler önünde.
    Kandırmalı; kandırırken şaşırtmalı; inanılanın tersini söylemeli, ama başka bir şey demek istemeli.
    Ağustosböcekleri topraktan şarkı söyleyecek onlara.

 Hepsi buydu. Kanımca çok azdı, hiçbir şey değildi; neredeyse bir delinin saçmalarını andırıyordu; bunu William’a söyledim.
 “Olabilir. Benim çevirimden ötürü kesinlikle daha da deli saçması gibi görünüyor. Yunancayı oldukça iyi bilirim. Gene de, Venantius’un ya da kitabın yazarının deli olduğunu varsaysak bile bu, bunca insanın önce kitabı saklamalarını, sonra da ortaya çıkarmalarını açıklamaz; hepsi de deli değil ya bu insanların…”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ula sen yormazsın şimdi kendini., yor/ula.. .).)