29 Kasım 2012 Perşembe

Işıklı Bahçe // Ece Temelkuran

...
Vakitleri iptal ediyorsun, "ayrılacak" vakitleri, "harcanacak" vakitleri, "boşa geçirilmeyecek" vakitleri, hepsini bir günlüğüne içinin zamanına katıyorsun. Sen "tam kendine göresin"! Kendine bugün kendini hediye edeceksin...

Ayakların çıplak tabii, söylemeye gerek var mı? Çimlerin üzerinde gıdıklana gıdıklana çıktın bile bahçene. Küçük de bir masa var çimlerin orta yerinde. Minnacık, portatif bir şey belki de. Küçük de bir sandalyen var, eski sinemalardaki tahta sandalyelerden bir tane. Oturuyorsun işte sen de. Gövden bir süre sonra buluyor nasıl oturacağını, kendi kendine. Kollarını kavuşturuyorsun, kalkılıyorsun oturduğun yerde. Ağaçlara bakıyorsun, kuşları takip ediyorsun gözlerinle. Otun, çiçeğin ayrıntısına dalıyorsun. O kadar uzun bakıyorsun ki baktığın şeylere dönüşüyorsun.

Kendi kendine hikayeler başlıyor baktıkların arasında. Baktığın böcekler bir büyük böcek toplantısına yetişmek için acele ediyor. Böcekler Büyük Kurulu bügün senin bahçende yıllık genel kurullarını yapıyor. Duydukça sesler çoğalıyor, tıpkı baktıkça çoğalması gibi yıldızların. (En doğru dizelerinden biridir o da yeryüzünün! Şiir icabı değil, hakikaten de, "baktıkça çoğalır yıldızlar gecede".)

Greenwich'ten azat ediyorsun kendini; bir saat varsa artık senin içinde. Kolların, ayakların güneşte çoğalıyor şimdi. Kollarının içi fırından yeni çıkmış ekmeklerin karnı gibi beyaz. Albino hayvanlar gibi yeşilin ortasında parlıyorsun şimdi.

O kadar kıpırtısız duruyorsun ki, bir süre sonra etrafındaki hayat senin varlığını kabul ediyor, kabulleniyor. Karıncalar yolunu değiştirmiyor ayakların yüzünden. Çimen ezilmiyor senin altında, dikeliyor yeniden çiçek. Hiçbir şeyi incitmeden duruyorsun böyle ışıklı bahçende. Gölge etmiyorsun mahlûkatın hiçbirine...

Aklının kendi içinden ne geçirdiğini bile takip etmeden, beyaz ışıklı giysilerin içinde, öznenin fiille hiçbir bağlantısı kalmayana kadar duruyorsun... Bu kadar. O kadar ki şimdi bu yazıda tarif ve tasvir edilemeyecek kadar kıpırtısızsın... Bu yüzden bitiyor hakkında yazılan bu yazı. Yazılamayacak kadar bahçeden birisin. Ayırt edilip yazılamayacak kadar...

"Bir dursak yahu!" dedi ihtiyar bir kadın... Ben de ihtiyarladım. İhtiyarlayıp böyle bir yazı yazdım. Günden bir ışıklı bahçe diledim. Sarmaşıklarla o kadar örtülü olsun ki, ben bile içeriyi görüp yazamayayım...


İkinci Yarısı / Ece Temelkuran

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ula sen yormazsın şimdi kendini., yor/ula.. .).)