İyi konuşmalar yaptık kendimle..
...
Bugün dönmeyebilirmiş. Olur dedim, yani çok da umurumda değildi
beklemek. Yine de yapacak başka şeye karar vermediğimden, durdum.
Durunca, bekledi dediler. Eyvallah, dedim.
Kafesinden bir kuşu saldılar. Kuş, kafessiz kalınca anlamsızlaştı.
Yok yok kuş değil, kafes anlamsızlaştı. Sonra havalandı birden, nasıl
yaptıysa yaptı. Sormadım.
Kasvetli sokaklarda büyüdüm ben. Yani galiba büyüdüm. Belki büyüdüm.
Öyle sandım yani. Kadınların giydiği bol eteklerde sallanan götlerini
izledim arkadan. Adamlar, anason kokuyordu fena halde. Kadınlar, onlara
peynir taşıyordu. Bu koca yapıların arasına sıkışmış neler var bilmezdi
onlar. Ben de bilmezdim. Şimdi biliyorum.
Gece oldu mu rüyalarında bağırdılar: "Cenneti isteriz, kadınları
isteriz, daha çok para isteriz, namus isteriz, ahlak isteriz, arabalar
isteriz..."
O gece içlerinden biri öldü. Ertesi gün hepsi karşıma oturdular. Kafan çok karışık senin, kendi içinde yaşamıyor gibisin. Yaşın kaç daha... Yaşımın
kaç olduğunu hesaplamaya çalıştım. Olduğum yıldan doğduğum yılı... Yok,
doğduğum yıldan verdiğim yılı... Verdiğim yıldan, doğduğum yılı...
Neyse ne, bıraktım. Bir pusulaya ihtiyacın var. İyi de ben pusula kullanmayı bilmem. Öğrenirsin. Öğrenmem, öğrenmeyeceğim. Pusulalar faşisttir. Kuzeyi gösterir. Sen gerçekten salakmışsın. Sen
aile yemeklerini bilir misin? Çocuklar aynı masada oturur. Kadınlar iç
odada. Adamlar balkonda. Yani yemek sonrası... Sonra kadının biri çay
götürür. Önlerinde eğilir kadın. Sehpalar filan çıkar. Altta kalan
sehpalardaki toza bakılır. Ben, böyle yerlerde kaçmak için varabileceğim
bir yer aradım durdum. Buldun mu? Belki. Ama en azından başka yerde olduğumu hayal etmeyi fena hâlde öğrendim. Başka yere varamadın yani? Ben dünyanın içindeyim.
Kayboldular. Hep bir ağızdan konuşmayı bıraktılar. Ya da duyduklarını
anlatmaya gittiler. Bilmiyorum. Sirk çadırına dönmüş olabilirler diye
peşlerinden sirke gittim. Oradalardı. Boyunlarına tasmaları geçirilmiş.
Söylenen hareketi yaptıklarında ekmek alıyorlardı, et alıyorlardı.
Terbiyecileri vardı. Garipti. Anlamazdım. Anlamadım. İzlemeye devam
ettim. Dedim, alkış alacaksınız, sizi izlemek için paralar dökecekler...
Ama vahşiysen vahşisin, sakinsen sakin, yabaniysen yabani...
Çıkacaksınız kendiniz olmaktan. Dediler, bir kendimiz yoktur. İşimize
engel olma.
Bıraktım.
Yolda oturdum. Çocuğun biri yanıma geldi. Bir sorusu varmış gibi
baktı. Sormadı. Yatakta tepindiğim bir günü hatırladım. Perdeler
açıkmış... Toz... Sonra bu günü hep hatırlattım, yani sevgilime de,
hatırlattım hep. Bak dedim, tozu görüyorsan bu iyidir. Çünkü, toz
yalnızca ışıkta görünür. Sonra elbette dinlemedi beni.
Çocuğun biri yanıma geldi. Bir sorusu varmış gibi baktı. Dedim, nedir derdin? Dedi tozun evi nerede?
...
01/11/
YanıtlaSil2012